13 Haziran 2025 Cuma

Engellilik-kapsayıcı politikası, güç, siyaset ve algı tarafından etkileniyor

"Engellilik-kapsayıcı politikası, güç, siyaset ve algı tarafından etkileniyor", Richard Sears, Görsel (MIA (e))
PLOS Küresel Halk Sağlığı'nda (PLOS Global Public Health) yapılan bir araştırma, engelliliği kapsayıcı politika yapımının (disability-inclusive policymaking) epistemik kör noktalarıyla yüzleşmesi ve gerçek değişimi yönlendirmek için engelli topluluklarla anlamlı bir şekilde etkileşim kurması gerektiğini buldu.

PLOS Global Mental Health'te yayınlanan yeni bir çalışma (1), düşük ve orta gelirli ülkelerde (LMIC'ler "low- and middle-income countries") engellilik kapsayıcı politikalarla ilgili kararların nasıl alındığını inceliyor. Güney Afrika'daki Stellenbosch Üniversitesi'nden Ebruphiyo Ruth Useh liderliğindeki araştırmacılar, bu bağlamda sadece kanıtların ötesindeki faktörlerin sıklıkla kararları etkilediğini keşfettiler. Bu faktörler arasında hükümet mevzuatı, güç dinamikleri, paydaş ilişkileri, yerel çevre, fon kaynakları ve engelliliğe yönelik tutumlar yer alıyor.

Yazarlar, kanıt olarak neyin sayılacağına ilişkin yeniden değerlendirme yapılmasını ve özellikle engelli bireylerin seslerinin politika yapım sürecine daha geniş bir şekilde dahil edilmesini talep ediyor.

     Yazarlar, "Kapsam inceleme bulgularımıza dayanarak", "sağlık, eğitim, sosyal bilimler, inşaat ve işgücü dahil olmak üzere (ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere) çeşitli sektörlerin bakış açılarını engellilik politikası ve programlaması çalışmalarında bütünleştiren disiplinler arası yaklaşımların teşvik edilmesini öneriyoruz. Ayrıca hükümetlerin, etkili kapsayıcılığı sağlamak için politika ve program formülasyonunun erken aşamalarında engelli kişiler ve savunuculuk grupları dahil olmak üzere çeşitli paydaşları tutarlı bir şekilde dahil etmelerini öneriyoruz." diye yazıyor.

Bu araştırma, siyasi, kültürel ve yapısal güçlerin ruh sağlığı politikasında meşru bilgi olarak kabul edilen şeyin ne kadar derinden şekillendiğini vurgulayarak, kararların genellikle ampirik kanıtlardan ziyade güç dinamikleri, fon akışları ve kurumsal çıkarlar tarafından yönlendirildiğini ortaya koyuyor. Yaşanan deneyimin ve toplum bilgisinin sistematik olarak marjinalleştirilmesini ve teknokratik çözümlerin yerel ihtiyaçları ve sesleri ne kadar kolay bir şekilde geçersiz kılabildiğini vurguluyor. Çalışma, "kanıt" fikrinin nasıl tartışıldığını ve bağlam tarafından nasıl şekillendirildiğini göstererek, kimin bilgisinin değerli olduğu, uzmanlığın nasıl tanımlandığı ve kapsayıcı, adalet odaklı politika yapmanın ne anlama geldiği konusunda temel bir yeniden düşünmeyi davet ediyor.

------
Yazar:
Richard Sears (Richard Sears, West Georgia Teknik Koleji'nde psikoloji dersleri veriyor ve West Georgia Üniversitesi'nden bilinç ve toplum alanında doktora derecesi almak için çalışıyor. Daha önce kriz istikrar birimlerinde alım değerlendiricisi ve kriz hattı operatörü olarak çalıştı. Mevcut araştırma ilgi alanları arasında kurumlar ve onları oluşturan bireyler arasındaki ayrım, insanlıktan çıkarma ve yüceltmeyle ilişkisi ve potansiyel olarak zararlı psikofarmakolojik müdahalelerin doğal ikameleri yer alıyor.)

Referans: 
Disability-Inclusive Policy Influenced by Power, Politics, and Perception
By Richard Sears, May 20, 2025, ET:11.06.2025
(1)https://journals.plos.org/globalpublichealth/article?id=10.1371/journal.pgph.0004555
(a)https://elbertwilliamsvotingcorner.com/2024/01/28/politics-vs-policy/
(b)https://www.quora.com/What-is-the-difference-between-politics-and-policy-2/answer/Frederick-M-Dolan-3
(c)https://www.quora.com/What-is-the-difference-between-politics-and-policy-2/answer/Kip-Wheeler-1
(d) Google Search, Oxford Languages sağlayıcısından..
(e)https://tureng.com/tr/turkce-ingilizce/diye
(2)http://aksozluk.org/demek
(3)https://tureng.com/tr/turkce-ingilizce/demek
(e)-Bayram Günü: San Juan Pueblo (yaklaşık 1921) William Penhallow Henderson tarafından. Orijinali The Smithsonian'dan alınmıştır. Rawpixel tarafından dijital olarak geliştirilmiştir.

SÖZLÜK:  -"Politics (Politika), güç ve temsil için mücadelenin gerçekleştiği arenadır. Bu arada policy (politika), eylemleri ve kararları yönlendiren somut bir taslaktır." (a) "Politics  (Politika /Siyaset)– kim neyi, nerede, ne zaman alır.  Policy (Siyaset /Politika)– kim neyi, nerede, ne zaman söyler." (b) "Bir policy (politika), belirli bir kural veya kılavuzdur. Örneğin, "Narnia ülkesinin Telmar ile ticaret politikası (policy) vardır." Bu policy, o ülkeyle ticaret ilişkilerini açık tutmaya çalıştıkları ve bu tür ticareti tehlikeye atabilecek faaliyetleri caydırmaya çalıştıkları bir kurala sahip oldukları anlamına gelir. Buna karşılık, politics (siyaset) daha genel olarak herhangi bir diplomasi, anlaşma, tehdit, pazarlık veya pazarlık yoluyla siyasi (political) hedeflere ulaşma sanatı veya zanaatıdır. Politics, belirli (/spesifik "specific") politikaların (policies) gerçekleşmesini sağlamak için kullanılan genel yöntemlerdir - bazen etik, bazen de etik olmayan. Siyaseti (politics) bir bireyin veya bir ülkenin ideolojisini tanımlamak için de kullanabilirsiniz. Örneğin, "Joe'nun politikaları (politics) monarşi yanlısıdır" veya "Narnia'nın politikaları (politics), Tashite dini uygulamalarının aksine Aslan'a tapınmayı destekler ve bu politikaların (politics) bir parçası olarak, insan kurban etmeyi yasaklayan herhangi bir yasama organını destekleme konusunda belirli bir politikaları (/spesifik politikaları "specific policy") vardır."" (c)

-diye, ("demek"ten -ulaç, ilgeç (edat) · belirteç); "1. yapılan işin nedenini bildirerek iki önermeyi, iki tümceyi birbirine bağlar. "Gömleği, kurusun diye güneşe serdim." - 2. herhangi bir yargıya vararak, kanısında olarak, diyerek. "Erken yatarsınız diye gece gelmeye çekindim." - 3. bağımsız sözleri tümce içine almaya, tümceye bağlamaya yarar. "Hepsi birden, ona Sakın yapma! diye bağırdı." - 4.adındaki, adı.... olan, adlı. "Seni Ali diye biri aradı." - diye içeren sözcükler; diye diye — üsteleyerek, üst üste söyleyerek, diyerek. "Aslansın diye diye çocuğu şımarttın." (d) ; / -"diye" kelimesi Türkçeye özgü bir kelimedir. İngilizce çevirisinde orjinal İngilizce kelime anlamı yoktur. Bu nedenle Türkçe'den İngilizce'ye çevirilerde, Türkçe cümle içerisinde 'diye' içeren kelimeler, İngilizce'de cümlede üretilen /dile getirilen bir şeyi ifade etmek için kullanılan ana temanın (sıfat, belirteç, zarf, bağlaç vb gibi kelimelerin) yerine geçer. Örnek verirsek; "Ancak Diageo şimdi Cardhu saf malt viski diye bir şey üretiyor.  (However, now Diageo is producing something called Cardhu pure malt whisky.) (e)" Called, "adında, adı altında, denilen" vb gibi okunur. Türkçe'deki 'diye' kelimesi, İngilizce'de 'called' olarak yer değiştirmiş oluyor... ;  / (alıntılar) "Mahallemizde Tom diye bir çocuk vardı. (There used to be a boy in our neighborhood named Tom.) ; / "Meclis, bilgeliğiyle daha az konuşmamın daha iyi olacağına karar verirse diye eğitimdeyim. (I am in training in case the House, in its wisdom, decides that it would be better for me to speak less.)" ; / "Zenginler paçayı kurtarabilsin diye tüm halk bundan zarar görecektir. (The population as a whole will suffer so that the wealthy can get away scot-free.) (e)"

-"demek" kelimesi de Türkçeye özgü bir kelimedir. "Demek" kelimesi, pek çok anlama gelebilir ve cümlenin sonuna eklenen (mi dedi) kelimesine ait bir soru cümlesi de oluşturabilir. Eskiden "di-mek" şeklinde okunurdu. Örneğin "dimek öyle dedi - "Öyle mi dedi?" şeklinde de çevirebiliriz. ; Örnekler; / -1. (bir şey, söz) söylemek. "Bunları demek için aramıştım" ; (Bunları söylemek için aramıştım.) ; / -2. (bir dilde) karşılığı olmak. "Tabiat öz Türkçe doğa demektir" ; (Tabiatın öz türkçesi doğadır.) ; / -3. anlamına gelmek. "Çalışma, başarı demektir" ; (Çalışma, başarıdır.) ; / -4 o halde, şu halde. "E, demek bu iş bitti" ; (E, o halde bu iş bitti.) ; / -5 (herhangi bir) ses çıkarmak ya da (herhangi bir) ses çıkaran bir hareket yapmak. "Küt deyip düşmek, çat demek, faaaş demek gibi" (d) ; / İngilizce çevirisinde de orjinal İngilizce kelime anlamı yoktur. Bu nedenle Türkçe'den İngilizce'ye çevirilerde, Türkçe cümle içerisinde 'demek' içeren kelimeler, İngilizce'de cümlede üretilen /dile getirilen bir şeyi ifade etmek için kullanılan ana temanın (sıfat, belirteç, zarf, bağlaç vb gibi kelimelerin) yerine geçer. Örnekler; - / (alıntılar) "Avrupa demek birbirimizle konuşmak demektir. (Europe means talking to each other.)" ; / "Bana yalancı deme; ben doğruyu söylüyorum. (Don't call me a liar; I'm telling the truth.)" ; "Demek Avrupa Parlamentosu üyesiydiniz?' dedi. (So you were a Member of the European Parliament?' he said. )" (3) ; / -"demek", / (alıntılar) "Bu söz Sumerce di (=demek, söylemek) kök sözcüğüne istinaden Türkçede önceleri di–mek (=söylemek) yüklemi ve bu yüklemden türetilen di-di (=söyledi, dedi) olarak kullanılmıştır. Türkçe di (=söylemek) sözcüğü Orhon Yazıtları'nda ti (=demek, söylemek) şekliyle görülmektedir." (2)

NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..

✔Türkiye'de Deli Author by Ertuğrul Yıldırım 🙂💓

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..