21 Nisan 2025 Pazartesi

Gülümsemelerin ardında: Güney Kore'nin yüksek basınçlı toplumunda ruh sağlığı

"Gülümsemelerin ardında: Güney Kore'nin yüksek basınçlı toplumunda ruh sağlığı", Daehyun Rho , PhD, Temsili görseller (MIA)
                 "Uluslararası anketler artık ruh sağlığı hizmetlerine daha fazla erişimi teşvik eden ülkelerin -özellikle de büyük ölçüde ilaca dayalı olanların- genellikle genel ruh sağlığı sonuçlarında iyileşme değil, kötüleşme gördüğünü gösteriyor."

Güney Kore, genellikle dikkat çekici ekonomik büyümesi, teknolojik ilerlemesi ve K-pop ve Kore dizileri gibi kültürel ihracatlarıyla övülür. Ancak bu parlak yüzeyin altında artan bir kriz yatıyor: Güney Kore, intihar konusunda dünyada sürekli olarak en üst sıralarda yer alıyor ve halkı rekor sayılarda psikiyatrik ilaçlara yöneliyor.

Uzun süreli psikotropik ilaçları bırakma konusunda hastalara yardımcı olan bir Kore Tıbbı doktoru olarak, sistemdeki çatlakları her gün görüyorum, -onlarca yıl önce antidepresan, uyku hapı veya antipsikotik ilaçlara başlatılan ve iyileşmeye yönelik hiçbir zaman net bir yol gösterilmeyen hastalar. Ben de onlardan biriydim.

Sessiz Bir Kriz...

Artan farkındalığa rağmen, ruh sağlığı birçok Koreli ailede hala tabu bir konu. OECD verilerine göre, Güney Kore üye ülkeler arasında en yüksek intihar oranına sahip. Yine de, birisi yardım istediğinde bile, standart çözüm neredeyse her zaman aynıdır: ilaç.

Ülke genelinde psikiyatri kurumları hızla artıyor. Ancak sistem, hastaların hızla teşhis edildiği ve ilaç tedavisine başlandığı biyomedikal bir model tarafından domine edilmeye devam ediyor. Çoğu ayaktan psikiyatri ziyareti 10 dakikadan az sürüyor. Psikoterapi nadiren öneriliyor. Toplum temelli destek ciddi şekilde yetersiz finanse ediliyor.

Krizin Arkasındaki Rakamlar...

2024'te yapılan ulusal bir ankette, Korelilerin %73,6'sı geçen yıl kronik stres, anksiyete veya depresif semptomlar gibi en az bir ruh sağlığı sorunu yaşadığını bildirdi. Bu, 2022'deki %63,8'den keskin bir artış olup, her yıl artmaya devam eden bir eğilimi yansıtmaktadır.

Aynı zamanda, -kontrollü psikotropik maddeler dahil- psikiyatrik ilaçların kullanımı da tırmanıyor. Örneğin, sigorta verileri, tıbbi kurumlarda propofol kullanımının tek bir yılda %12 arttığını ve bunun yalnızca %15'inin ulusal sağlık sigortası kapsamında kullanıldığını ortaya koyuyor. İması? (/anlamı? -"implication") Bu tür maddelerin büyük bir kısmı, izlenmesi veya düzenlenmesi zor olan şekillerde kayıt dışı kullanılabilir.

Ancak artan sıkıntıya ve ilaca yaygın erişime rağmen, acı çekenlerin çoğu yapılandırılmış bakım almıyor. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada, psikolojik sıkıntı bildiren kişilerin %73'ü herhangi bir tedavi aramadıklarını söyledi. Bu arada, Güney Kore'de ruh sağlığı hizmetlerinin genel kullanım oranı çarpıcı biçimde düşük kalmaya devam ediyor - sadece %15,3, diğer gelişmiş ülkelerde görülen oranların çok altında.

Sistem, bu durumda bir paradoksun içine sıkışmış gibi görünüyor: daha fazla insan acı çekiyor, daha fazla ilaç reçete ediliyor ve yine de anlamlı bir iyileşme hala belirsizliğini koruyor. Psikiyatrik ilaçlar genellikle varsayılan çözüm olarak sunuluyor — ancak terapi, toplum desteği veya travmaya duyarlı bakım gibi tamamlayıcı seçenekler olmadan, bu reçeteler iyileşmeye giden köprüler olmaktan çok uzun vadeli koltuk değneklerine dönüşebiliyor.

Güney Kore'nin ruh sağlığı krizi sadece bireysel semptomlar meselesi değildir. Bu, insanları topluca sessiz acı çekmeye ve ilaç bağımlılığına iten derin sistemik sorunların -toplumsal baskı, tıbbi hiyerarşi, ruh sağlığı konusunda eğitim eksikliği- bir yansımasıdır. Artık sadece kaç kişinin ilaç aldığını değil, neden bu kadar az kişiye gerçek alternatifler sunulduğunu da sormanın zamanı geldi.

Duyguların Tıbbileştirilmesi...

Güney Kore'de, hafif üzüntü, motivasyon eksikliği veya konsantrasyon güçlüğü gibi duygular bile giderek daha fazla "bir doktora görün ve profesyonel biriyle konuş" tavsiyesiyle karşılanıyor ve bu tavsiyeler genellikle şefkatli ve sorumlu bir yaklaşım olarak çerçeveleniyor. Bu, artan toplumsal farkındalığı yansıtsa da, bu tür rehberliğin bireyleri sıkı bir şekilde yapılandırılmış bir klinik yola yönlendirmesinden endişe ediyorum, -bu yol çoğunlukla bir reçete defteriyle sonlanıyor.

Hastalarımın çoğu travmatik bir olaydan veya kalıcı bir rahatsızlıktan sonra değil, sadece sınavlar sırasında bunalmış hissettikleri veya bir ayrılık yaşadıkları için ilaç kullanmaya başladı. Yaygın anlatı, rahatsızlığı rahatsızlıkla eş tutuyor ve psikiyatrik ilacı olası birçok tepkiden biri olmaktan ziyade varsayılan çözüm olarak konumlandırıyor.

Sıradan duygusal sıkıntının bu artan tıbbileştirilmesi, yaşam bağlamının, toplumsal baskının veya çözülmemiş psikolojik yaraların rolünü göz ardı ediyor. Sistem, bireylerin acılarının ardındaki anlamı keşfetmelerine yardımcı olmak yerine, semptomların kimyasal olarak bastırılmasını teşvik ediyor.

Robert Whitaker'la yaptığım bir sohbet sırasında bu eğilimin sadece Güney Kore'ye özgü olmadığını öğrenince daha da endişelendim. Uluslararası anketler artık ruh sağlığı hizmetlerine daha fazla erişimi teşvik eden ülkelerin -özellikle de büyük ölçüde ilaca dayalı olanların- genellikle genel ruh sağlığı sonuçlarında iyileşme değil, kötüleşme gördüğünü gösteriyor. Bu paradoks, dar bir biyomedikal modele bağlandığında daha fazla erişimin aslında krizi derinleştirebileceğini öne sürüyor.

Bu içgörü, Güney Kore'nin gittiği yön hakkında derinlemesine düşünmemi sağladı. Daha fazla psikiyatri kliniği açıldıkça ve daha fazla vatandaş yardım aradıkça, "yardım (help)" ve "şifa (healing)" tanımlarımızın hızlı teşhis ve reçetelerin ötesine geçtiğinden emin olmalıyız.

Tıbbi Otoritenin Kültürü...

Kore kültüründe doktorlar tartışmasız otoriteler olarak görülür. Bir psikiyatrist, "Bu ilacı ömür boyu kullanmalısın" dediğinde, çok az hasta alternatifleri düşünmeye teşvik edilir. Birçoğu ilaç tedavisinin ötesinde seçenekler olduğunun farkında bile değildir.

Tıbbi otoriteye karşı bu köklü saygı erken başlar. Eğitimin genellikle başarının birincil aracı olarak görüldüğü bir toplumda, doktor olmak nihai başarı olarak kabul edilir. Birçok ebeveyn için, bir çocuğun gelecekteki tıp fakültesine kabulüne yatırım yapmak, üç yaş gibi erken bir yaşta hayatı tanımlayan bir arayış haline gelir. Bu bağlamda, doktorlar yalnızca profesyoneller değil, -aynı zamanda başarının, güvenilirliğin ve itibarın kültürel sembolleridir.

Sonuç olarak, doktorlar konuştuğunda, sözleri neredeyse mutlak bir ağırlık taşır. Hastalar nadiren psikiyatrik bir tanıyı veya tedavi planını sorgular ve riskler, alternatifler veya uzun vadeli etkiler hakkındaki tartışmalar genellikle tamamen atlanır.

Bu kültürel saygı, psikiyatrik ilaçlar hakkında sınırlı eğitimle birleşince, psikotropik reçetelerin sıklıkla sorgusuz sualsiz kabul edildiği -ve yeniden değerlendirme yapılmaksızın uzun süreli kullanımın norm- haline geldiği bir toplum yaratmıştır.

Gençlerde DEHB (ADHD) Uyarıcısının Aşırı Kullanımı...

Kore'de ortaya çıkan bir endişe, çocuk ve ergenlere yönelik uyarıcı ilaç reçetelerindeki keskin artıştır. DEHB teşhisleri artıyor ve uyarıcı ilaçların akademik performans arttırıcı olarak algılanması da artıyor. Rekabetçi okul ortamlarında, birçok ebeveyn ve öğrenci sınavlarda odaklanma ve dayanıklılık için bu ilaçları arıyor.

Kore'de ortaya çıkan bir endişe, çocuk ve ergenlere yönelik uyarıcı ilaç reçetelerindeki keskin artıştır. DEHB teşhisleri artıyor ve uyarıcı ilaçların akademik performans arttırıcı olarak algılanması da artıyor. Rekabetçi okul ortamlarında, birçok ebeveyn ve öğrenci sınavlarda odaklanma ve dayanıklılık için bu ilaçları arıyor.

Ulusal sağlık istatistiklerine göre, Güney Kore'deki DEHB hastalarının toplam sayısı sadece dört yılda iki katından fazla arttı, -2018'de 60.909'dan 2022'de 149.272'ye. Bunların arasında, 6 ila 18 yaş arasındaki hastaların sayısı %82,2 artarak 36.771'den 81.512'ye çıktı. Bu artış sadece artan farkındalığı değil, aynı zamanda çocukluk davranışsal ve dikkat güçlükleri için tıbbi çözümlere olan artan bağımlılığı da yansıtıyor.

Ancak, uyarıcı bağımlılığının riskleri, duygusal yan etkiler veya uzun vadeli gelişimsel etkiler konusunda çok az kamuoyu tartışması vardır. Sadece birkaç okul veya klinik davranış terapisi veya ilaç dışı yaklaşımları bir seçenek olarak sunmaktadır.

Yakın zamanda, ebeveynlerinin boşanmasının ardından okul çalışmalarına karşı ilgisizlik ve kaygı belirtileri gösterdikten sonra DEHB teşhisi konan bir genç hastayı tedavi ettim. Çok iyi eğitimli ve oğlunun akademik başarısına çok yatırım yapan annesi, sık sık "Sen kimin çocuğusun ki, diğerleri gibi odaklanamıyorsun? " derdi. Çocuğun ders çalışmaya karşı gerçek bir ilgisi yoktu ve duygusal olarak açıkça mücadele ediyordu, ancak davranışı bir sıkıntı belirtisi olarak değil, bir bozukluk olarak yorumlandı.

Kendisine iki yıl boyunca kullandığı DEHB ilacı reçete edildi. Yan etkileri şiddetliydi ve sonunda kendisi ve ailesi uyarıcıları bırakması için bana başvurdu. Altı ay boyunca ilacı güvenli bir şekilde azaltabildik. İlaçsız günlük hayatta işlev görme yeteneğini yeniden kazandı. Ancak sonrasında yaşananlar yürek parçalayıcıydı. 

Konsantrasyonu normale dönmüş ve durumu iyi olmasına rağmen, annesi dalgınlık veya odaklanma eksikliği anları gösterdiğinde -ki bu tüm ergenlerde görülür- kaygılanmaya başlıyordu. Onun korkusu onun iyiliğiyle ilgili değildi, akademik performansıyla ilgiliydi. Sonunda, tüm yan etkilerin ve bağımlılık sorunlarının üstesinden gelmelerine rağmen, tekrar DEHB ilaçları arayışına girmek üzere kliniğimi terk ettiler, -tıbbi ihtiyaçtan değil, eğitim hırsından dolayı.

O an beni derinden sarstı. Çocukları korumakla görevli kişiler onları gereksiz ve zararlı ilaçlara ittiğinde, şu soruyu sormalıyız: Modern tıp gerçekte kime hizmet ediyor? Ve tüm tıbbi müdahale biçimlerinin insan ruhuna doğası gereği yararlı olduğunu varsaymak hala geçerli mi?

Psikiyatrik İlaçları Yeniden Düşünmek...

Birisi psikiyatrik ilaçlar hakkında endişelerini dile getirdiğinde - veya sadece kullanımında dikkatli olunması gerektiğini önerdiğinde - hemen tanıdık bir uyarıyla karşılaşır: "Bu tehlikeli bir ifade. " Bu genellikle psikiyatristlerden, ciddi ruhsal hastalıklardan muzdarip olanlardan veya bu tür acılara ilk elden tanık olan kişilerden gelir.

Ancak Sedated kitabının yazarı James Davies'in de belirttiği gibi, psikiyatrik ilaçlar daha çok bir bandaj veya ağrı kesici gibi davranır, -zihinsel sıkıntının temel nedenini tedavi etmek yerine semptomları geçici olarak bastırmaya yardımcı olur. Başka bir deyişle, bunlar tedavi edici araçlar değil, özellikle acil müdahalenin gerektiği ciddi ruhsal hastalıklar için kısa vadeli semptom yöneticileridir.

Eleştirilere karşı tepkinin bu kadar güçlü olmasının nedeni tam da budur: bu ilaçlar zor durumlarda gözle görülür bir rahatlama sağlar. Ancak asıl tehlike, semptom baskılamayı iyileşmeyle karıştırmak ve bu ilaçları uzun vadeli çözümler olarak tanıtmaktır.

Benim savunmaya devam ettiğim konu basit: psikiyatrik ilaçlar akut semptomları yönetmede sınırlı bir amaca hizmet edebilir, ancak temel tedavi ile karıştırılamaz ve karıştırılmamalıdır. Bir toplum olarak, semptom kontrolü ile gerçek iyileşme arasındaki farkı net bir şekilde ayırt edebilmemiz gerekir, -ve o zaman bu ilaçları reçete etme ve alma konusunda gerçekten bilinçli kararlar alabiliriz.

Hikayem ve Çalışmalarım....

Illinois Üniversitesi Urbana-Champaign'de Kimya ve Antropoloji alanında eğitimimi tamamladıktan sonra Kore'ye döndüğümde, bana şiddetli yan etkilere ve yoksunluk belirtilerine yol açan psikiyatrik ilaçlar reçete edildi. Benim iyileşmem ek ilaçlarla değil, -bitkisel formüller ve denge ve iyileşmeye odaklanan bir yaşam tarzı değişikliği- de dahil olmak üzere Kore tıbbıyla gerçekleşti.

Bu deneyim beni Kore Tıbbı Doktoru olarak resmi eğitim almaya yöneltti. Bugünkü klinik pratiğimde, -çoğu on yıldan uzun süredir psikiyatrik ilaç kullanan- hastalarla çalışarak, onların güvenli bir şekilde ilaç dozunu azaltmalarına ve eylemlilik ve iyilik hislerini yeniden kazanmalarına yardımcı oluyorum.

Yaklaşımımı farklı kılan şey, anlatıya dayalı tanıya vurgu yapılmasıdır. Sadece yüzeysel semptomlara odaklanmak yerine, hastanın hayatının daha geniş bağlamını, yani -erken dönem deneyimlerini, duygusal kalıplarını, aile dinamiklerini ve sıkıntılarının ardındaki anlamı- anlamaya çalışıyorum.

Bitkisel ilaç bu süreçte önemli bir rol oynar. Soyut teori tarafından yönlendirilmekten ziyade, geleneksel formülleri kullanımım nesiller boyunca gözlemlenen dengesizlik kalıplarına dayanmaktadır. Orijinal reçeteleri kaydedildikleri gibi takip ediyorum ve bunları uzun vadeli, kümülatif bir klinik bakış açısıyla uyguluyorum.

İlginçtir ki, kullandığım bitkilerin birçoğu sindirim fonksiyonunu iyileştiriyor gibi görünüyor, bu bulgu, mide-bağırsak (gastrointestinal) sağlığı ile zihinsel refahın (mental well-being) nasıl yakından bağlantılı olduğunu inceleyen bağırsak-beyin eksenindeki yeni araştırmalarla da örtüşüyor.

Bir zamanlar Kore tıbbına Batı biyomedikalinin şüpheci merceğinden bakan biri olarak, artık onu farklı bir gözle görüyorum, -kanıtlanmamış bir alternatif olarak değil, özellikle zihinsel ve duygusal acıların tedavisinde bireyselleştirilmiş bakım sunan tamamlayıcı bir yol olarak.

Daha İnsani Bir Sisteme Doğru...

Güney Kore'nin semptom kontrolü ve yaşam boyu ilaç kullanımına dayanan bir sistemden, iyileşmeye, özerkliğe ve bütünsel bakıma dayalı bir sisteme geçişe (değişime) ihtiyacı var. 

Günümüzün baskın psikiyatri modeli -özellikle biyolojik olarak indirgeyici biçimi- reçetelerin beş veya on dakikada yazılmasına olanak tanır. Hızlı ve etkilidir: semptomu tanımlayın, bir ilaçla eşleştirin ve devam edin. Ancak gerçek iyileşme nadiren bu kadar basittir. Zihinsel sıkıntı, onu deneyimleyen kişinin hayatından izole olarak anlaşılamaz.

Psikiyatrik acı son derece kişisel ve çok yönlüdür. Gerçek bir tanı hastanın tüm yaşam öyküsünü dikkate almalıdır - ne zaman ve nerede doğdukları, çocukluk deneyimleri, okul hayatı, ebeveynleriyle ilişkileri ve diğer biçimlendirici ortamlar. Bu yüzden kliniğimde anlatıya dayalı bir tanı yaklaşımı uyguluyorum. İlk ziyaretleri sırasında tek bir hastayla bir veya iki saat geçirmem alışılmadık bir durum değildir. 

Bazılarına göre bu etkisiz görünebilir. Ancak bana göre, gerçek tıp -özellikle de ruh sağlığı alanında- yüzlerce geçici semptom düzeltmesinden ziyade bir kişinin tam iyileşmesine öncelik vermelidir. Bu felsefe yaptığım her şeye rehberlik eder. İyileşme, sadece semptomları değil, aynı zamanda bunların ardındaki tüm hikayeyi derinlemesine dinlediğimizde başlar.

Çünkü her reçetenin arkasında yaşamaya, sesini duyurmaya ve iyileşmeye çalışan bir insan var.

------
Yazar: Daehyun Rho , PhD (Daehyun Rho, Güney Kore'de yaşayan bir Kore Tıbbı Doktorudur. Psikiyatrik ilaç yoksunluğunu bizzat deneyimledikten sonra, şimdi başkalarının Kore tıbbı ve bütünsel yaklaşımları kullanarak güvenli bir şekilde azaltmalarına ve hayatlarını yeniden kurmalarına yardımcı oluyor.)

By Daehyun Rho, April 15, 2025, ET:21.04.2025

SÖZLÜK: -Implication (İma), ima etme eylemini (act of implying) (yani, açıkça belirtmeden bir şeyi önermeyi) ve ima edilen (implied) veya önerilen bir şeyi ifade eden bir isimdir. Ayrıca, ima etme eylemini (act of implicating) (yani, birinin bir suça karıştığını kanıtlamayı) ve ima edilmiş olma (being implicated) durumunu ifade etmek için de kullanılır.

-DEBH (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu); ADHD (Attention Deficit Hyperactivity Disorder)

NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..

✔Türkiye'de Deli Author by Ertuğrul Yıldırım 🙂💓

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..