7 Nisan 2025 Pazartesi

Psikiyatrinin Doğuşu ve Boş Tımarhanelerin Meraklı Vakası

"Psikiyatrinin Doğuşu ve Boş Tımarhanelerin (/Sığınma Evlerinin) Meraklı Vakası",  Randy Cima, Temsili resimler (MIA)
                "Her çağdaki doktorlar, tedavileri aracılığıyla hastalarını öldürerek servet kazanmışlardır. Psikiyatrideki fark, bunun ruhun ölümü olmasıdır." —R.D. Laing

Tıp (/ilaç) Öncesi Tıbbi...

Tarihin büyük bölümünde delilik tıbbi bir sorun değildi, -kontrol altına alınması gereken bir sıkıntıydı. En erken çözüm? Kafatasına bir delik açmak. 7.000 yıldan uzun bir süre önce uygulanan Trepanasyon, şeytanları veya kötü enerjiyi serbest bırakmak içindi. Hasta hayatta kalırsa, "iyileşmiş" oluyordu. Eğer hayatta kalmazsa, en azından acıları sona eriyordu.

Hipokrat tıbbı deliliği bedensel bir dengesizlik olarak yeniden çerçevelendirdi - çok fazla safra, kan veya balgam. Tedavi mi? Boşaltmak. Kan alma, temizleme ve zorla kusma, deliliği vücuttan atmayı amaçlıyordu. Bu arada, dini otoritelerin kendi yöntemleri vardı: oruç tutma, kırbaçlama ve şeytan çıkarma. Dua işe yaramazsa, işkence başarılı olabilirdi. 

Yüzyıllar boyunca rahipler, yargıçlar ve aileler delilerle kaba kuvvetle başa çıktılar. Bilim yok. Gerçek bir tedavi yok. Sonra her şey değişti - delilik anlaşıldığı için değil, lojistik bir sorun haline geldiği için.

Cüzzamlılardan Delilere: Tımarhaneler Nasıl Doğdu...

16. yüzyılda, Avrupa'nın cüzzam hastaneleri —bir zamanlar hasta ve istenmeyenleri izole etmek için inşa edilmişti— büyük ölçüde terk edilmiş durumdaydı. Cüzzam azaldıkça, yapılar kaldı: ömür boyu hapsedilmek üzere tasarlanmış duvarlı kompleksler. Ancak cüzzamlılar gözden kaybolurken, bir başka toplum dışı grup daha fazla ilgi çekiyordu — deliler (the mad). Görünür bir hastalıkları yoktu, ancak davranışları halkı en az onlar kadar rahatsız ediyordu. Tarihsel olarak, hapsedilmişlerdi, şeytan çıkarılmışlardı veya kovulmuşlardı. Ancak şehirler büyüdükçe, varlıklarını görmezden gelmek zorlaştı. Erken modern Avrupa'nın yoğun sokaklarında, deliler (the mad) sadece kişisel bir sorun değil, aynı zamanda bir toplumsal sorun haline geldi.

Kentleşme deliliğin (madness) görmezden gelinmesini zorlaştırdı ve artan ahlaki kaygı toplumsal düzen talep etti. Dini reformcular ve yükselen devlet güçleri disiplin ve kontrol için baskı yaptı. Kilisenin hakimiyeti azalıyor olsa da, sapkınlığı tehlikeli olarak etiketleme içgüdüsü devam etti —şimdi yasal ve idari terimlerle yeniden çerçevelendi. Bir zamanlar kovulan veya cezalandırılan deliler (the mad) giderek daha fazla sınıflandırılıyor, yönetiliyor ve hapsediliyordu. Devlet için neyse ki hazır bir çözüm vardı: 17. yüzyılda, birçok eski cüzzam hastanesi sessizce tımarhanelere (/sığınma evleri, akıl hastaneleri -"asylums") dönüşmüştü. 1656'da, XIV. Louis, toplumun istenmeyenlerinin —dilenciler, suçlular ve deliler (the insane)— merkezi bir hapse atıldığı Hôpital Général de Paris'i kurarak bu değişimi resmileştirdi.

Cüzzam hastanesi bakıcılarına ne oldu? Birçoğu kaldı. Kurumlar ve bu kurumlarda çalışanlar varlığını sürdürür. Cüzzam azaldıkça, rahipler, rahibeler ve din görevlileri sadece farklı bir hasta türünü miras aldılar. Onlara göre deliler (the mad) cüzzamlılardan farklı değildi: tedavi edilmesi değil, kontrol altına alınması gereken, tedavisi mümkün olmayan, uzun süreli sakinler. Binalar kaldı. Rutin devam etti. Bakıcılar uyum sağladı. Sadece kapıdaki tabela değişti.

Kapatılmadan Kontrole...

Cüzzamın tımarhanelere dönüştürülmesi, bir nüfus değişiminden daha fazlasını ifade ediyordu; psikiyatrik gözetimin erken köklerini işaret ediyordu. Bir zamanlar hastalıklı etlerle ilgilenen din görevlileri artık sorunlu zihinlerle ilgileniyordu. Tıbbi eğitimden yoksunlardı, ancak asıl mesele bu değildi. Tımarhaneler, onlardan önceki cüzzam evleri gibi, rahatsızlık veren şeyleri halkın gözünden kaldırmak için vardı; iyileştirmek için değil.

18. ve 19. yüzyıllarda, tımarhaneye yeni bir figür girdi: tıp doktoru (medical doctor). O zamanlar uzaylı avcısı (alienists) olarak bilinen bu erken dönem psikiyatristleri bir dönüm noktasını temsil ediyordu, -doktorların delilerin (the mad) bakımını ilk kez resmen üstlendiği zamandı. Ancak onların rolü tedavi etmek değildi. Kontrol etmekti. Araçları —arınma, kan alma, buz banyoları, kısıtlamalar— sert ve spekülatifti, ancak etkililik iyileşmeyle ölçülmezdi. Sessizlik, başarı demekti. Düzen. Uyumluluk. Amaç iyileştirmek değildi —teslim ettirmekti (teslimiyet "submission").

Tımarhaler büyüdükçe, yüksek duvarlardan daha fazlasına ihtiyaç duyuyorlardı; meşruiyete ihtiyaçları vardı. Delilik (madness), ahlaki veya sosyal değil, tıbbi görünmeliydi. Bu yüzden teşhisler icat edildi, "melankoli" ve "monomani" gibi belirsiz terimler, içeriği olmadan bilimin ağırlığını taşıyordu. Davranışı anlamadan açıklamak için teoriler oluşturuldu. Eski cüzzam doktorları, yeni bir otoriteye bürünmüş olarak zihnin bekçileri (gatekeepers of the mind) haline geldiler. Ünvanlar, terminoloji ve icat edilmiş kategorilerle, tedavi üzerine değil, sınıflandırma üzerine kurulu bir mesleğin doğuşuna sebep oldular.

Ve böylece hastalar, tıpkı cüzzamlıların bir zamanlar olduğu gibi, hapsedilmiş, kontrol altında tutulmuş ve unutulmuş olarak kaldılar. Ancak şimdi, izolasyonları tıbbi bir etiketle (medical label) geldi. Acı, tedavi olarak yeniden çerçevelendi ve ömür boyu hapsedilme (lifelong confinement), bakım (care) olarak yeniden düzenlendi. Bir zamanlar sürgün olan şey, terapiye dönüştü. Artık zincirlere gerek yoktu; bir teşhis yeterliydi. Binalar doldu. Sistem tuttu. Çözüm çalıştı.

Tedavi Travmaya Dönüştüğünde...

Yüzyıllar boyunca delilik (the insane), kaba bir şekilde hapsedilerek yönetiliyordu, -zincirler, deli gömleği ve izolasyon hücreleri delilerin dış dünyayı rahatsız etmesini engelliyordu. Ancak 19. yüzyılda psikiyatri daha aktif bir rol arayışına girdi. Doktorlar deliliğin (madness) vücuttan kaynaklandığını düşünüyordu; belki bağırsaklarda dolaşıyordu, rahimde gizleniyordu veya kafatasında iltihaplanıyordu. 

Bu yüzden kestiler.

20. yüzyılın başlarında, en saygın doktorların bazıları deliliğin (madness) gizli enfeksiyonlardan kaynaklandığına inanıyordu. Dişler çekildi, yumurtalıklar çıkarıldı, kolonlar rezeke edildi —hepsi tedavi adına. Semptomlar devam ettiğinde, çözüm basitti: daha fazla kes. Cerrahi sakatlama, tıbbın zihnin gizemlerine cevabı oldu —ve bedelini beden ödedi. Ancak tıp henüz bitmemişti. Sırada beyin vardı.

Kuşatma Altındaki Beyin...

20. yüzyılın başlarında, psikiyatrinin çıkarılacak vücut parçaları tükenmişti. Ancak bir organ henüz kullanılmamıştı: beyin.

İlk psikiyatrik tedaviler kaba ve cezalandırıcıydı. İnsülin komaları, Metrazol kaynaklı nöbetler ve elektroşok tedavisi beyinleri iyileştirmedi; onları karıştırdı. Hastalar genellikle kafası karışık, zayıflamış veya katatonik olarak ortaya çıktılar, ancak bazıları daha sakin veya daha uyumlu görünüyordu. Bu yeterliydi. Sanrılarını unutmak ilerleme olarak kabul edildi. Bu yöntemler deliliği tedavi etmedi; tıbbi başarı yanılsamasını sürdürmek ve korumak için onu yeterince bastırdılar.

Daha sonra lobotomi geldi.

Portekizli nörolog António Egas Moniz, frontal lobun bağlantılarını kesmenin kontrolsüz bir beyni "sıfırlayabileceğini (reset)" teorileştirdi. Amerikalı psikiyatrist Walter Freeman bunu bir adım öteye taşıdı. Ameliyathaneyi, kafatasından beyin bağlantılarını kesmek için ince bir orbitoklast ve bir çekiç kullanarak meşhur "buz kıracağı (icepick)" tekniğiyle değiştirdi. Göz küresinin üstüne birkaç vuruş ve hastanın sorunlu duyguları ortadan kalktı.

Lobotomiler başarı olarak selamlandı. On binlerce kişi bu prosedürden geçti. Eskiden dirençli olan hastalar uysal, uyumlu ve idaresi kolay hale geldi. Boş boş bakıyorlardı, ağızları sulanıyordu ve kendi isimlerini unutuyorlardı. Bu bir iyileşme değildi; silmeydi. Psikiyatri buna ilerleme diyordu, ancak bu tıp biliminin en mekanik ve acımasız biçimine bürünmüş haliydi.

Ancak lobotominin talihsiz bir kusuru vardı — gözden kaçırılması zordu. Aileler boş bakışlı akrabaların boş kabuklara indirgenmiş halini görünce çekiniyorlardı. Psikiyatrinin aynı etkiye ihtiyacı vardı, sadece daha iyi bir optikle. Silme hala amaçtı, ancak şimdi cilalanması gerekiyordu — bastırmak için yeterince güçlü, ancak bakım olarak geçebilecek kadar incelikli bir şey.

Kimyasal Deli Gömleği...

Sonra Thorazine geldi —psikiyatrinin kutsal kasesi. "Kimyasal lobotomi (chemical lobotomy)" olarak tanımlanan bu ürün, Freeman'ın buz kıracağıyla aynı etkiyi sağladı, ancak kan, morluklar veya tepki olmadan. Hastalar yürüyebiliyor, konuşabiliyor, hatta günlük hayatlarına geri dönebiliyorlardı —sadece işlev görebilecek kadar körelmişlerdi (duygusal körelme -"dulled"). Sadece itaat edebilecek kadar körelmişlerdi. Bir zamanlar neşterle oyulmuş olan teslimiyet artık reçeteyle geliyordu. Buna mucize diyorlardı —boş gözlere aldırmazsanız.

Thorazine kapıları açtı ve sel başladı. Sakinleştiriciler, uyarıcılar, ağrı kesiciler —tedavi olarak yeniden markalandı, çözüm olarak satıldı. Prangalar gitti, yerini nöbetler (seizures) aldı. Artık kayışlar veya şoklar yok —sadece nörotransmitterler ve satmaya yetecek kadar ikna edici bir hikaye.

Depresyon 'serotonin dengesizliğine' dönüştü. Kaygının nedeni hatalı GABA olarak gösterildi. Şizofreni mi? Bir dopamin sorunu. Gerçek bir kanıt (proof) gerekmiyordu. Sözcükler bilimsel geliyordu. İlaçlar güçlüydü. Satış konuşmaları kusursuzdu.

Freud bir zamanlar deliliği (madness) hayatın duygusal derinliğinin bir parçası olarak görüyordu, -keşfedilmesi gereken bir şeydi, silinmesi değil. Ancak anlamak zaman aldı ve ilaç çabuk işe yaradı. Psikiyatri artık içgörüye veya teoriye ihtiyaç duymuyordu. Sadece dozaj çizelgelerine ihtiyaç vardı. 

Tımarhaneler boşaldı, ancak sistem ölmedi —uyum sağladı. Zincirler kimyasallarla, duvarlar kelimelerle değiştirildi. Teşhisler 'yeni kısıtlama' haline geldi. Hastalar özgürce, ancak kontrol altında dolaşıyordu.  Kapatılmanın mimarisi hastanın içinde hareket ediyordu.

Yeniden Markalandı, Yeniden Keşfedildi, Hala Güçte...

Psikiyatri, bürokratik bir çözüm olarak başladı, boş cüzzam hastanelerini doldurmanın ve toplumun istenmeyenlerinin hapsedilmesini meşrulaştırmanın kolay bir yoluydu. Deliler (the mad) içeri yerleştirildikten sonra, doktorlar onlar üzerinde otoriteyi miras aldılar. Bu otorite bilgiden gelmiyordu — yapıdan geliyordu. Psikiyatri basitçe sorunu tanımladı ve onu çözme gücünü iddia etti.

Zamanla tanımlar değişti, ancak amaç değişmedi. Dini yargı olarak başlayan şey sonunda tıbbi sınıflandırmaya (medical classification) dönüştü. Delilik (madness) yeniden adlandırıldı, yeniden düzenlendi ve sürekli değişen teorilerle açıklandı. Psikiyatrinin tedavi etmesi gerekmiyordu, -hayatta kalması gerekiyordu. Ve hedeflerini sürekli olarak yeniden çerçevelendirerek tam da bunu yaptı. Tımarhanelerden SSRI'lara kadar sistem adapte oldu.

Günümüzde lobotomilere (lobotomies), derin beyin stimülasyonu (deep brain stimulations) deniyor. Buz banyoları, manyetik darbelere (magnetic pulses) dönüştü. Deri kısıtlamalar, ruh hali dengeleyiciler (mood stabilizers) haline geldi. Her yıl hala yüz binlerce insan, elektroşok (electroshock) alıyor. Araçlar farklı görünebilir, ancak işlevi aynı kalır: kontrol. Her nesil cevabı bulduğuna inanıyor. Her nesil yanılıyor.

İnsanlık Durumunu, Geri Kazanmak...

İnsan deneyiminin asla tıbbın alanı olması amaçlanmamıştır. Psikiyatri ne kadar karışırsa, o kadar az anlamıştır. Tarih boyunca kesmiş, yakmış, şok etmiş, uyuşturmuş ve bastırmıştır — geride tedavi değil, uyum bırakmıştır. Anlamlı bir başarı yoktur, yalnızca yeniden markalanmış başarısızlık vardır.

Ve yine de psikiyatri varlığını sürdürüyor —iyileştirdiği için değil, kendini vazgeçilmez kıldığı için. Acıyı ve mücadeleyi patolojiye dönüştürerek otoriteyi ele geçirdi ve kendini tedavi ilan etti.

İnsan sıkıntısı bir bozukluk, düzeltilmesi gereken bir dengesizlik veya ortadan kaldırılması gereken bir hastalık değildir. Bu hayattır. Ve ona saygı duyanların sohbeti geri alma zamanı geldi. Çünkü tıp, ilk başta bu işte asla yer almamalıydı.

------
Yazar: Randy Cima (Emekli bir psikoloğum ve onlarca yıllık ruh sağlığı programlarını yönetme, klinisyenlere eğitim verme ve çocuklar ve aileler için tedavi modelleri geliştirme deneyimim var. Psikiyatri ve insan acısının nasıl tıbbileştirildiği ve yanlış anlaşıldığı hakkında yazıyorum. Medium'da bir dizi makale yazdım. Kitabım Zombi Teorisi (The Zombie Theory) yakın zamanda Amazon'da yayınlandı.)

By Randy Cima, April 4, 2025, ET:07.04.2025

NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..

✔Türkiye'de Deli Author by Ertuğrul Yıldırım 🙂💓

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..