12 Nisan 2025 Cumartesi

Psikiyatri, Neden Kötülüktür

"Psikiyatri, Neden Kötülüktür", Wayne Ramsay, J.D.,  (Zorla psikiyatrik kısıtlama ve tedavi görseli -Temslili görseller (34)
"Psikiyatrik ilaçlar her yıl Batı dünyasında 65 yaş ve üzeri yarım milyondan fazla insanın ölümünden sorumludur... (...) 65 yaş altı ve Batı dünyası dışındakileri de buna eklersek, belki de psikiyatrik ilaçlar her yıl dünya çapında bir milyondan fazla insanın ölümüne neden oluyor."

"Psikiyatrinin kötülüğün ne olduğunu özetlediğine inanıyorum."  - Psikiyatrist Peter R. Breggin, M.D., Empatik Terapi Konferansında (Empathic Therapy Conference), 26 Nisan 2013, Syracuse, N.Y..

   "Psikiyatrinin ne kadar acımasız olduğu fikrine sahip değilsiniz... Bu gerçekte, iyi ve kötü arasındaki bir savaştır.- Psikiyatrist Peter R. Breggin, M.D., 17-19 Nisan 2015 tarihleri arasında Michigan Eyalet Üniversitesi, E. Lansing, Michigan'da düzenlenen Empatik Terapi Konferansında (Empathic Therapy Conference)..

Çoğu insan için, başka bir insanı öldürmek kötülüğün (evil) özüdür (özetidir -epitome"). Yaşayan bir insana işkence etmek daha da zalimce ve daha da kötülük olabilir. Her iki tanıma göre de psikiyatri, kötülük olarak nitelendirilir.

Psikiyatrinin "İlaçları" Tarafından Meydana Gelen Ölümler...

Psikiyatri ölümlerinin çoğu psikiyatrinin sözde ilaçları yüzünden meydana gelir. Psikiyatrinin en ölümcül ilaçları antipsikotik, anti-şizofrenik, majör sakinleştirici veya nöroleptik (sinirleri ele geçiren) ilaçlar olarak adlandırılan ilaçlardır. Tüm bu terimler aynı ilaç grubunun farklı isimleridir. Ancak diğer psikiyatrik ilaç türleri de insanları öldürür.

Danimarka'daki Nordic Cochrane Merkezi'nde iç hastalıkları uzmanı olan Dr. Peter C. Gotzsche, 12 Mayıs 2015 tarihli İngiliz Tıp Dergisi'nde (British Medical Journal) şu iddiada bulundu:

  "Psikiyatrik ilaçlar her yıl Batı dünyasında 65 yaş ve üzeri yarım milyondan fazla insanın ölümünden sorumludur... Bunu haklı çıkarmak için faydalarının muazzam olması gerekir, ancak asgari düzeydedir... Faydalarının olmaması göz önüne alındığında, neredeyse tüm psikotropik ilaçları zarar vermeden durdurabileceğimizi tahmin ediyorum... Bu, daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü nüfuslara yol açacaktır."

   "65 yaş altı ve Batı dünyası dışındakileri de buna eklersek, belki de psikiyatrik ilaçlar her yıl dünya çapında bir milyondan fazla insanın ölümüne neden oluyor. "

Matti Joukamaa, M.D, Ph.D ve arkadaşları tarafından 2006 yılında İngiliz Psikiyatri Dergisi'nde (British Journal of Psychiatry) yayınlanan "Şizofreni, nöroleptik ilaçlar ve ölüm oranı (Schizophrenia, neuroleptic medication, and mortality)" (bjp .rcpsych .org) (1) başlıklı çalışmada "Temel araştırma sırasında kullanılan nöroleptiklerin sayısı ölüm oranıyla kademeli bir ilişki göstermiştir. Yaş, cinsiyet, somatik hastalıklar ve erken ölüm için diğer potansiyel risk faktörleri için ayarlandığında, bir nöroleptik artışı başına göreceli risk 2,50 (95% Cl1 46-4,30) idi." Çalışmada, bir nöroleptik "ilacı" almanın bir kişinin ölüm riskini iki katından fazla artırdığı bulundu.

ABD genelindeki verileri kullanan Amerikalı araştırmacılar, Şubat 2011 tarihli Farmakoepidemiyoloji ve İlaç Güvenliği (Pharmacoepidemiology and Drug Safety) adlı makalede, yalnızca ABD'de 2008 yılında 14,3 milyon "Yıllık antipsikotik tedavi ziyareti" olduğunu bildirdiler, (Caleb Alexander, M.D., Chicago Üniversitesi Tıp Fakültesi Yardımcı Doçenti ve Randall Stafford, M.D., Ph.D., Stanford Önleme Araştırma Merkezi Tıp Fakültesi (Medicine at Stanford Prevention Research Center) Doçenti ve arkadaşları, "Amerika Birleşik Devletleri'nde antipsikotik ilaçların etiket dışı kullanımının artması, 1995-2008", Cilt 20, Sayı 2, s. 177-184, ayrıca ncbi .nlm .nih .gov (2) adresinden de edinilebilir). Bu 14,3 milyon antipsikotik tedavi ziyaretinin kaç hastayı temsil ettiği net değil.

Her hastanın psikiyatristini ayda bir kez gördüğünü varsayarsak, bu 2008 yılında ABD'de sözde antipsikotik veya nöroleptik (sinirleri etkileyen) ilaçlar kullanan 1.191.666 hasta anlamına gelir (14,3 milyon bölü 12 = 1.191.666). Bu ölümlerin çoğu, vücudun sözde ilacın toksisitesine yenik düştüğü nöroleptik malign sendromdan kaynaklanır. 2012 yılında, Minnesota, Rochester'daki Mayo Tıp Fakültesi'nde Nöroloji Profesörü olan Eelco F.M Wijdicks, M.D. şunları bildirdi:

   "Nöroleptik malign sendrom (NMS) insidans oranları nöroleptik ajanlar kullanan hastalarda %0,02 ila %3 arasında değişmektedir... Ölüm oranı [NMS'ye yakalananlar arasındaki ölüm oranı] 1960'lardaki %76'lık ilk raporlardan bu yana azalmıştır ve daha yakın zamanda %10 ila %20 arasında tahmin edilmektedir. ... NMS en sık "tipik" yüksek etkili nöroleptik ilaçlarla (örneğin, haloperidol, flufenazin) görülür. Ancak, düşük etkili (örneğin, klorpromazin) ve daha yeni "atipik" antipsikotik ilaçlar (örneğin, klozapin, risperidon, olanzapin) dahil olmak üzere her nöroleptik ilaç sınıfı suçlanmıştır. ["Nöroleptik Malign Sendrom (Neuroleptic Malignant Syndrome)", 10 Nisan 2012'de güncellendi, Wolters Kluwer Health | uptodate .com (3)]

Tüm psikiyatristler, sözde "atipik" nöroleptik ilaçların "tipik" nöroleptiklerden daha düşük bir ölüm oranına yol açtığına ikna olmuş değil. Bazı kanıtlar, "atipik" nöroleptik/"antipsikotik" ilaçlarla ölüm oranının daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Psikiyatrist Peter R. Breggin, M.D., Psikiyatride Beyin Engelli Tedaviler (Brain-Disabling Treatments in Psychiatry), İkinci Baskı (2008, s.25) adlı kitabında şunları söylüyor:

   "...daha yeni antipsikotik ilaçlar, belirgin obezite, yüksek kolesterol ve potansiyel olarak ölümcül diyabet, kalp-damar hastalıkları ve pankreatit de dahil olmak üzere potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bozukluklara neden olma açısından daha da büyük riskler taşımaktadır. Genel olarak, atipik kavramı, klinik gerçekliği çok az olan bir pazarlama taktiğidir. Bu ilaçlar eski nöroleptiklerle ilişkili riskleri çok ciddi yeni risklerle birleştiriyor. Bununla birlikte, deneyimli doktorlar da dahil olmak üzere sağlık hizmeti sağlayıcıları iddialara kanmış gibi görünüyor."

Benzer şekilde, psikiyatrist Allen Frances, Normal'ı Kurtarmak - Kontrol Dışı Psikiyatrik Tanıya Karşı Bir İçeriden Gelenin İsyanı, DSM-5, Büyük İlaç Şirketleri ve Sıradan Yaşamın Tıbbileştirilmesi (Saving Normal—An Insider's Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis, DSM-5, Big Pharma and the Medicalization of Ordinary Life) adlı kitabında deneyimin "yeni antipsikotiklerin seleflerinden daha etkili olmadığını ve çok daha kötü uzun vadeli riskler taşıdığını" gösterdiğini söylüyor (HarperCollins 2013, s. 92).

Dr. Breggin ve Dr. Frances'in, yeni veya "atipik (atypical)" (sözde) antipsikotiklerin, eski veya "tipik (typical)" (sözde) antipsikotiklere kıyasla daha kötü uzun vadeli etkilere sahip olduğu görüşü, Ekim 2006'da Ulusal Eyalet Ruh Sağlığı Programı Direktörleri Birliği'nin "Ciddi Ruhsal Hastalığı Olan Kişilerde Morbidite ve Mortalite (Morbidity and Mortality in People with Serious Mental Illness)" başlıklı raporundan (4) destek almaktadır, bu rapora göre, atipikler nöroleptik reçetelerinin çoğunluğunu oluşturuyordu.

Raporda kalın italik yazıyla, "Ciddi ruhsal hastalığı (CMI "serious mental illness") olan kişiler, genel nüfustan ortalama 25 yıl önce ölüyor. Devlet çalışmaları, daha önce bildirilenlere kıyasla ölüm oranlarında son zamanlardaki artışları belgeliyor." Ciddi akıl hastası olduğu düşünülen kişiler arasında erken ölüm, psikiyatrik ilaçların ortaya çıkmasıyla aynı zamanda başladı ve bu da psikiyatrik ilaçların neden olduğunu gösteriyor ve ciddi akıl hastası olduğu düşünülen kişiler arasında "tipik"ten "atipik" nöroleptik/ "antipsikotik" ilaçlara geçişle birlikte ölümlerde görülen artış, daha yeni, daha iyi olduğu düşünülen "atipik" nöroleptiklerde eski veya "tipik" nöroleptiklere göre daha yüksek bir ölüm oranı olduğunu gösteriyor.

Dr. Wijdick'in en küçük rakamları olan %0,02 (0,0002) ve benim varsayımım olan 14,3 milyon "Yıllık antipsikotik tedavi ziyareti" nöroleptik ilaç kullanan yaklaşık 1.191.666 (1,19 milyon) Amerikalıyı temsil ettiğinden, her yıl nöroleptik malign sendrom (NMS "neuroleptic malignant syndrome") hastalığına yakalanan Amerikalıların tahmini sayısı 238'dir; ölüm veya mortalite oranı %10 ise bunlardan yaklaşık 24'ü, %20 ise 48'i ölmektedir. NMS için %3'lük üst insidans oranını ve %20'lik üst ölüm veya ölüm oranını kullanarak yaklaşık 35.745 NMS kurbanı tahmini elde edilir ve bunların yaklaşık 7.150'si ölür. Dünya çapındaki rakam bu sayıların bir katı olacaktır.

Psikiyatrist Peter Breggin ve klinik sosyal çalışma profesörü David Cohen'in İlacınız Sorununuz Olabilir — Psikiyatrik İlaçları Nasıl ve Neden Bırakmalısınız "Your Drug May Be Your Problem — How and Why to Stop Taking Psychiatric Medications" (De Capo/Perseus Books 2007, s. 102-103) adlı kitaplarına göre, nöroleptik ilaçlarla tedavi edilen kişilerin (eğer doğru terim buysa) yaklaşık %2,4'ü NMS'ye yakalanacaktır. Ayrıca şu tahmini de aktarıyorlar:

   "Yüzde 1'lik düşük bir oran kullanarak, Maxmen ve Ward, 'Amerika'da her yıl nöroleptik malign sendrom [NMS] sonucu 1.000 ila 4.000 ölüm gerçekleştiğini' tahmin ediyor. Gerçek sayı muhtemelen çok daha fazladır. [Psikotropik İlaçlar Hakkında Hızlı Bilgiler (Psychotropic Drugs Fast Facts), 2. baskı, W.W Norton 1995, s.33] [Kimlik]"

Yine, dünya çapındaki "antipsikotik" /nöroleptik ölüm oranı, tek başına Amerika'dakinden çok daha fazladır.

   "Psikiyatrik ilaçların hedefi beyindir, ancak nöroleptikler de dahil olmak üzere psikiyatrik ilaçlar, vücuttaki tüm sinirlerin işlevini azaltır ve dolayısıyla sinir sisteminin diğer birçok bölümünü devre dışı bırakabilir ve bunun sonucunda bazıları yaşamı tehdit eden birçok zararlı etki ortaya çıkabilir."

Kasım 2003'te İngiliz Psikiyatri Dergisi'nde (British Journal of Psychiatry) yayınlanan, nöroleptik/antipsikotik ilaçlar aldıktan sonra "boğulma nedeniyle ölen kişiler" üzerine yapılan "Boğulma ölümleri: antipsikotik ilaçların rolü (Choking deaths: the role of antipsychotic medication)" başlıklı bir çalışmada, antipsikotik ilaç adı verilen ilaçları alan kişilerde boğulma ölümlerinin "nörolojik yeterliliğin bozulmasından" kaynaklanabileceği ve tiyoridazin (sözde bir antipsikotik) alan kişilerin ölme olasılığının 92 kat daha fazla olduğu bulundu. Ayrıca lityum alan kişilerin ölme olasılığının 30 kat daha fazla olduğu bulunmuştur (David Ruschena ve diğerleri, Cilt 183, s. 446-50, ncbi .nlm .hih .gov (5)).

Nöroleptik veya sinir bozucu ilaçların insanları öldürme yollarından biri, kalbe giden sinir uyarılarını yavaşlatmak veya etkisiz hale getirmek, kalbin koordinasyonunu kaybetmesine neden olmak, buna aritmi denir veya kalbin atmayı durdurmasına neden olarak ani ölüme yol açmaktır, ölüm beklenmedik ve uyarı olmadan meydana gelir. 

2006 yılında Psikiyatrik Tedavideki Gelişmeler (Advances in Psychiatric Treatment) dergisinde (Cilt 12, s. 35-44, psikofarmakoloji alanında doktora yapmış Nasser Abdelmawla ve Alex Mitchell) "Ani kardiyak ölüm ve antipsikotikler (Sudden cardiac death and antipsychotics)" başlıklı bir makalede (6), "Ani ölüm, bilinen akut ve yaşamı tehdit eden bir durumu olmayan ve yine de ölümcül bir tıbbi nedenden ölen bir kişinin beklenmedik ölümü anlamına gelir" denmektedir.

Yazarlar bu makalede ani ölümün "kalbin ölümcül aritmilerinden kaynaklandığının düşünüldüğünü" ve "Prospektif çalışmaların QT aralığının 500 ms'den [milisaniye] fazla uzadığı kişilerde ventriküler taşikardi [tehlikeli derecede hızlı kalp atışı] ve torsade de pointes gibi ciddi [kalp] aritmileri riskinin arttığını gösterdiğini" (aşağıya bakınız) ve "Çoğu antipsikotik aşırı dozda QTc aralığını uzatır, ancak bazıları terapötik dozlarda bile uzatır" demektedir.

2001 yılında Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde (American Journal of Psychiatry) yayınlanan Alexander H. Glassman, M.D. ve J. Thomas Bigger, M.D. "Antipsikotik İlaçlar: Uzamış QTc Aralığı, Torsade de Pointes (ventriküler aritmi) ve Ani Ölüm (Anti­psychotic Drugs: Prolonged QTc Inter­val, Torsade de Pointes and Sudden Death)" başlıklı makalede (7) (1 Kasım 2001, Cilt 158, No. 11, s. 1774-1782) şöyle diyorlar:

   "Antipsikotik bir ilaçla ani aritmik ölüme dair ilk rapor 1963'te yayınlandı... ani beklenmedik ölüm, antipsikotiklerle tedavi edilen popülasyonlarda normal popülasyonlara göre neredeyse iki kat daha sık görülür. ... Torsade de pointes, senkop [bilinç kaybı] ve ani ölümle ilişkili kötü huylu bir ventriküler aritmidir (ventricular arrhythmia). ... IKr kanalını bloke eden ilaçlar, görünüşte sağlıklı yetişkinlerde torsade de pointes ve ani ölüme neden olabilir. ... Şu anda endişe yaratmayan atipik bir antipsikotik yoktur."

Dikkat edin, endişe yaratmayan "atipik" (tipik olmayan) bir antipsikotik ilacın var olmadığını söylüyorlar, bu da yeni atipik antipsikotiklerin daha güvenli olduğu iddialarına şüphe düşürüyor.

Newcastle upon Tyre Üniversitesi Biyoloji ve Psikoloji Okulu'ndan Dr. Bruce G. Charlton, "Doktorlar neden hala nöroleptik reçete ediyor? (Why are doctors still prescribing neuroleptics?)" başlıklı bir makalede (8) (QJM 2006; 99, 417-20), "ABD pazarının %90'ını kaplayan ve giderek daha fazla çocuğa reçete edilen sözde 'atipik nöroleptikler', geleneksel ajanlara göre çok az avantaj sunarken, oldukça toksik ve metabolik ve diğer çeşitli nedenlerden kaynaklanan önemli ölçüde artmış ölüm oranıyla ilişkili gibi görünüyor" diyor. Daha yeni sözde atipikler de dahil olmak üzere nöroleptik ilaçların verdiği zararın "-sadece psikiyatrinin değil-, aynı zamanda tüm tıp mesleğinin öz imajı ve kamu temsili için benzeri görülmemiş bir felaketi temsil ettiğini" öne sürüyor.

Sağlık bilimleri yazarı Ethan A. Huff, Harvard Tıp Fakültesi araştırmacıları tarafından İngiliz Tıp Dergisi'nde (British Medical Journal) yayınlanan ve 75.000'den fazla demans hastasına haloperidol (Haldol, "tipik" bir nöroleptik) ve ketiapin (Seroquel, "atipik" bir nöroleptik) gibi antipsikotik ilaçlar verildiğini gösteren bir çalışmaya atıfta bulunuyor ve "antipsikotik ilaçlar alan demans hastalarının yılda en az 1.800 ek ölüme neden olduğunu" gösteriyor. "Bu 1.800 ölüm, elbette, antipsikotik ilaçların demans hastalarında etiket dışı amaçlarla kullanıldığında neden olduğu ek ölümlerdir, bu da her yıl antipsikotikleri başka amaçlarla kullanan diğer hastalarda on binlerce -ve belki de yüz binlerce- ölüm olduğu anlamına gelir" diyor. 

   ("İngiliz Tıp Dergisi (BMJ -"British Medical Journal") antipsikotik ilaçların terörizmden çok daha fazla insanı öldürdüğünü kabul ediyor", 02 Mart 2012, naturalnews. com (9), orijinalinde italikler).

SSRI "antidepresanlarının" intihar, cinayet ve diğer şiddet eylemlerine neden olduğuna dair kanıtlar var; belki de insanların beklentilerinin aksine daha kötü hissetmelerine neden olarak, belki de uyku kalitesini düşürerek ve belki de insanların normal inhibisyonlarından sorumlu beyin kısımlarını devre dışı bırakarak.. (Bkz. Psikiyatrik İlaçlar: Tedavi mi, Şarlatanlık mı? "Psychiatric Drugs: Cure or Quackery?" (10)) Bunun nasıl keşfedildiği "Alison Bass'ın Yan Etkiler - Bir Savcı, Bir Muhalif ve Yargılanan En Çok Satan Bir Antidepresan "Alison Bass'ın Side Effects — A Prosecutor, a Whistleblower and a Bestselling Antidepressant on Trial" (Algonquin Kitapları 2008)" adlı kitabında anlatılıyor. Bu zararlı etkilerden dolayı, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA "Food and Drug Administration") artık sözde antidepresan ilaçların paket eklerinde, bu ilaçları kullanan ergenler ve genç yetişkinlerde (ancak yaşlı yetişkinlerde değil) intihar riskinin arttığına dair bir "kara kutu (black box)" uyarısı bulunmasını zorunlu kılıyor (sanki bu ilaçların 20 yaşındaki bir kişide 30 veya 40 yaşındaki bir kişide olduğundan farklı etkileri varmış gibi).

DSM-IV'ü oluşturan çalışma grubunun başkanı olan psikiyatri profesörü Dr. Allen Frances, Normalin Kurtarılması: Kontrol Dışı Psikiyatrik Tanıya, DSM-5'e, Büyük İlaç Şirketlerine ve Sıradan Yaşamın Tıbbileştirilmesine Karşı Bir İçeriden İsyan "Saving Normal: An Insider's Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis, DSM-5, Big Pharma, and the Medicalization of Ordinary Life" (HarperCollins 2013, s. xv) adlı kitabında şunları söylüyor:

  "2005'ten bu yana aktif görevdeki askerlerimiz arasında psikiyatrik reçetelerde dikkate değer sekiz kat artış oldu. İnanılmaz bir şekilde 110.000 asker şu anda en az bir psikotropik ilaç kullanıyor, birçoğu birden fazla ilaç kullanıyor ve her yıl yüzlercesi kazara aşırı dozdan ölüyor."

Diğerleri kasıtlı aşırı dozlardan veya diğer intihar yöntemlerinden ölüyor. Artan intihar eğilimi, Psikiyatrik İlaçlar: Tedavi mi yoksa Şarlatanlık mı?  (Psychiatric Drugs: Cure or Quackery?) adlı makalemde tartıştığım nedenlerden dolayı psikiyatrik ilaçların etkilerinden biridir. 28 Mayıs 2012 tarihli Newsweek dergisindeki bir makaleye göre, "Her gün yaklaşık 18 gazi kendini öldürüyor. Mevcut savaşlardan binlercesi bunu çoktan yaptı. Aslında, kendi elleriyle ölen ABD askerlerinin sayısının, Afganistan ve Irak'taki çatışmalarda ölen askerlerin sayısından (6.460) daha fazla olduğu tahmin ediliyor; (Anthony Swofford, "Gaziler, Yokmuş Gibi Davranıyoruz (We Pretend the Vets Don't Even Exist)", s. 26, 29). Eğer ABD askerlerinin aldıkları psikiyatrik ilaçlar onları normalde yapmayacakları intiharlara yöneltiyorsa, psikiyatri dolaylı olarak ama gerçek anlamda savaş meydanındaki düşmanlardan daha fazla Amerikan askerinin ölümüne neden olabilir.

Diğerleri ise ne kazara aşırı dozdan ne de intihardan değil, psikiyatrik "ilaçların" diğer etkilerinden ölüyorlar. Nörolog Fred A. Baughman, Jr., M.D.'nin 29 Aralık 2011'de Avrupa Kalp Dergisi'nde (European Heart Journal) elektronik olarak yayınlanan raporuna göre, birçok ABD askeri gazisi, Seroquel (bir antipsikotik), Paxil (bir antidepresan) ve Klonopin (bir benzodiazepin) kullanırken "intihar belirtisi göstermeden" veya aşırı dozdan dolayı uykularında öldü. Dr. Baughman, "psikotropik ilaç polifarmasisinin asla güvenli, bilimsel veya tıbbi olarak haklı çıkarılamayacağı" sonucuna vardı. Yine de psikiyatride rutin olmasa da olağan bir durumdur.

   "Kesin rakamlar ne olursa olsun, psikiyatrinin "ilaçlarının" hayat kurtarmaktan ziyade maliyet yarattığına dair çok sayıda kanıt vardır.."

Dahası, psikiyatristler (ve reçete yazma yetkisi olan diğer doktorlar, asistan doktorlar, pratisyen hemşireler ve psikologlar) bunu var olmayan hastalıkları ve keyfi olarak tanımlanmış "bozuklukları" tedavi etmek gibi görünür bir amaçla yaparlar. Toronto Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tıp ve psikiyatri tarihi profesörü olan Edward Shorter'ın sözleriyle, psikiyatri bugün "var olmayan hastalıklar için işe yaramayan ilaçlar" kullanıyor; ("Psikiyatrinin Terapiye Neden İhtiyacı Var (Why Psychiatry Needs Therapy)", Duvar Caddesi Dergisi (WSJ -"Wall Street Journal" (Doğu Baskısı), 27 Şubat 2010, s. W3, proquest .umi .com).

Psikiyatrik ve özellikle nöroleptik ilaçların zararlarına rağmen psikiyatristler bunları reçete etmeye devam ediyor ve psikiyatristlerin önerileri doğrultusunda hareket eden Amerikan mahkemeleri de insanlara bu ilaçları almalarını emretmeye devam ediyor. 

2012'de Pensilvanya'da yaşayan 44 yaşında bir kadın, kendisine Invega Sustenna (atipik bir nöroleptik) enjeksiyonları için gelmesini zorunlu kılan ve bazen evine gelen ve uymaması halinde hapis cezası tehdidinde bulunan bir tedavi ekibi tarafından verilen bir adli ayakta tedavi emri hakkında tavsiyemi istedi.

Yine 2012 yılında New Hampshire'lı bir adam, mahkeme tarafından atanan profesyonel bir vasinin kontrolü altında olan ve özel bir hastanenin geriatrik psikiyatri koğuşunda tutulan ve kendisine nöroleptik içeren bir psikiyatrik ilaç kokteyli eklenmiş yiyecek ve içecekler verilen yaşlı babasıyla ilgili olarak benden tavsiye istedi.

2013 yılında New Hampshire'da yaşayan 32 yaşında bir adam, New Hampshire Hastanesi'nden şartlı taburcu edilmesinin ardından her on (10) günde bir Prolixin (tipik bir nöroleptik) enjeksiyonları için Toplum Ruh Sağlığı Merkezi'ne (Community Mental Health Center) gitmesi gerektiği konusunda tavsiyemi istedi. Ayrıca, aynı hastanede "ilacı" gerçekten yuttuğundan emin olmak için aynı anda ağızdan lityum alması gerekiyordu.

Psikiyatrik ilaçların verdiği zararlar konusunda yaygın bir bilgisizlik veya ilgisizlik ve bu eyaletlerde sivil taahhütte jürili yargılanma hakkının olmaması, psikiyatristlerin istem dışı yatarak veya ayakta tedavi kararları için rutin olarak tek bir yargıcın onayladığı (veya "onayladığı") mahkeme duruşmalarıyla sonuçlanması nedeniyle, bu tür kişiler için çok az yasal koruma bulunmaktadır.

Elektroşok Ölümleri...

Elektrokonvülsif "terapi" (EKT /ECT "electro convulsive therapy") uygulanan kişi sayısının çoğu ABD'de yılda 100.000, dünya çapında ise yılda bir ila iki milyon kişi olduğu tahmin edilmektedir. Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association), ECT için model onay formunda, ECT için ölüm oranının tedavi edilen her 10.000 hastada yaklaşık bir ölüm olduğunu iddia etmektedir. (Elektrokonvülsif Terapi Uygulaması: Tedavi, Eğitim ve Ayrıcalık Önerileri (Practice of Electroconvulsive Therapy: Recommendations for Treatment, Training and Privileging), Amerikan Psikiyatri Birliği 1990, Ek B s. 157; ayrıca bkz. s. 59). Diğer araştırmalar ECT ölüm oranının çok daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Raj S. Shiwach, M.D. ve diğerleri tarafından yazılan ve Psikiyatri Hizmetleri (Psychiatric Services) (Cilt 52, No. 8, 1 Ağustos 2001) dergisinde yayınlanan "Teksas'ta Elektrokonvülsif Terapi Sonrası Bildirilen Ölümlerin Analizi (An Analysis of Reported Deaths Following Electroconvulsive Therapy in Texas)" başlıklı makalenin (11) yazarları (ps .psychiatryonline .org adresinden ulaşılabilir), EKT ölüm oranını en aza indirmeye çalışmış ancak yine de "Çalışma süresi boyunca, 8.148 hasta toplam 49.048 EKT tedavisi gördü" ve "1993 ile 1998 yılları arasında 49.048 EKT tedavisi gören 8.000'den fazla hasta arasında, ruh sağlığı departmanına toplam 30 ölüm bildirildi..." şeklinde raporlamıştır. EKT alan 8.148 hasta 30 ölüme bölündüğünde 271,6'da 1 ölüm oranı elde edilir (8.148 bölü 30 = 271,6).

EKT savunucularının tahminine göre her yıl 100.000 Amerikalı EKT alıyorsa ve ölüm oranı 271,6 hastada 1 ise, her yıl elektrokonvülsif "terapi" veya EKT'den ölen Amerikalıların yaklaşık sayısı 368'dir; bu, her gün ortalama bir Amerikalının EKT'den ölmesinden biraz daha fazladır. 271.6'da 1 ölüm oranını, yılda bir veya iki milyon kişinin ECT aldığı dünya çapındaki tahminlere uyguladığımızda, yılda 3.681 veya 7.363 kişi ECT ölüm sayısı elde edilir. Bu rakamları yılda 365 güne böldüğümüzde, ortalama olarak her gün ECT'den kaynaklanan dünya çapındaki ölüm oranının 10 veya 20 kişi olduğu tahmin edilir.

Biyolojik Depresyon Efsanesi'nde (The Myth of Biological Depression) (12), EKT'nin en sık kullanıldığı depresyonun, biyolojik bir anormallikten (beyinde veya başka bir yerde) kaynaklandığına dair hiçbir kanıt olmadığını gösteriyorum. 

Psikiyatrinin Elektrokonvülsif Şok Tedavisi: İnsanlığa Karşı Bir Suç (Psychiatry's Electroconvulsive Shock Treatment: A Crime Against Humanity) (13) adlı kitabımda, bir kişinin kafasından elektrik geçirerek nöbet geçirmesinin herhangi bir şeyi iyileştirebileceğini veya tedavi edebileceğini açıklayan güvenilir bir teori olmadığını ve bunun beyne zarar verdiğine dair bol miktarda kanıt olduğunu gösteriyorum.

Fiziksel Kısıtlama Nedeniyle Oluşan Psikiyatri Ölümleri...

11-15 Ekim 1998 tarihleri arasında Hartford, Connecticut'taki Hartford Courant gazetesi, "Ölümcül Kısıtlama: Hartford Courant Araştırma Raporu (Deadly Restraint: A Hartford Courant Investigative Report)" başlıklı bir dizi makale yayınladı. Makalede, Amerika'daki akıl hastaları ve zihinsel engelliler için tesislerde fiziksel olarak kısıtlanma biçimleri nedeniyle yüzlerce kişinin öldürülmesi anlatılıyordu:

11-15 Ekim 1998 tarihleri arasında Hartford, Connecticut'taki Hartford Courant gazetesi, "Ölümcül Kısıtlama: Hartford Courant Araştırma Raporu (Deadly Restraint: A Hartford Courant Investigative Report)" başlıklı bir dizi makale yayınladı, bu makale, Amerika'daki akıl hastaları ve zihinsel engelliler için tesislerde fiziksel olarak kısıtlanma biçimleri nedeniyle yüzlerce kişinin öldürülmesi hakkındaydı:

    "Courant tarafından yapılan ve türünün ilk örneği olan 50 eyalette yapılan bir anket, son on yılda kısıtlama veya tecrit sırasında veya hemen sonrasında 142 ölüm olduğunu doğruladı. Anket, ülke çapındaki ruh sağlığı ve zihinsel engellilik tesislerine ve grup evlerine odaklandı. Ancak bu vakaların çoğu bildirilmediği için, kısıtlama sırasında veya sonrasında gerçekleşen gerçek ölüm sayısı çok daha yüksektir. Courant tarafından yaptırılan ve Harvard İçin Risk Analizi'nde (Harvard for Risk Analysis) bir araştırma uzmanı tarafından yürütülen istatistiksel bir tahmine göre, ülke genelinde her yıl 50 ila 150 arasında bu tür ölüm meydana geliyor. Çalışma, her hafta bir ila üç ölüm, son on yılda ise 500 ila 1.500 ölüm olduğunu gösteriyor. "Bu, ülkenin her yerinde yaşanıyor" diyor psikiyatrist ve kısıtlama politikası (restraint policy) üzerine bir kitabın yazarı Dr. Jack Zusman. Ülke çapındaki ölüm izi, Kaliforniya'daki 6 yaşındaki bir çocuktan, Utah'taki dört çocuk annesi 45 yaşındaki bir kadına, Arizona çöllerindeki özel bir tedavi merkezinden, Wisconsin meralarındaki bir kamu psikiyatri hastanesine kadar uzanıyor. Bazı durumlarda, hastalar sağduyuya aykırı şekillerde ve sebeplerle öldüler: 16 yaşındaki bir çocuğun ağzına sarılı bir havlu; 15 yaşındaki bir kız, aile fotoğrafını vermediği için yere yığıldı. Bu eylemlerin çoğu bir ebeveyni hapse atabilirdi, ancak çalışanlar ve tesisler nadiren cezalandırıldı. [charlydmiller .com (14), 24 Haziran 2013'te erişildi]"

16 yaşındaki çocuğun annesiyle yapılan videoya kaydedilmiş bir röportajı hatırlıyorum ya da belki de gördüğüm kişi benzer şekilde ölen başka bir genç adamın annesiydi: 4 noktadan bağlanan bir kelepçeyle çocuğun burnuna ve ağzına bir havlu sarıldığını, bunun da insanları ısırmasını engellemek için yapıldığını söyledi (sanki kelepçeliyken havlu olmadan bile ısırabiliyormuş gibi).

Muhtemelen insanların akıl hastası veya zihinsel engelli olduğu düşünülen kişilere işkence yaptıkları veya onları öldürdükleri için nadiren cezalandırılmalarının nedeni, kurbanların tam anlamıyla insan olmadıkları algısıdır. İnsan zihni, bir insanın tanımlayıcı özelliğidir ve bu kurbanlarda kusurlu veya eksik olduğu düşünülen kişinin o kısmıdır.

"Terapi" Olarak İşkence...

"Psikiyatri "psychiatry" (Psychiatrie) terimi, 1808'de Johann Christian Reil (1759-1813) tarafından ortaya atılan bir Alman icadıdır. ... 'Psikiyatri' terimini ortaya atmasının yanı sıra, etkili ve meşru 'tedaviler (treatments)' olarak gördüğü akıl hastalarını korkutma yöntemlerini tanımlamak için 'zararsız işkence (noninjurious torture)' terimini de ortaya attı"; (Thomas S. Szasz, M.D., "Ruhsal Hastalık Beyin Hastalığı Olarak: Kısa Bir Tarih Dersi, (Mental Illness as Brain Disease: A Brief History Lesson), Özgür Adam (The Freeman)", 1 Mayıs 2006, szasz .com (15)).

Amerikan psikiyatrisinin babası olarak anılan ve 2015 yılında yüzü hâlâ Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (American Psychiatric Association) resmi mühründe yer alan Dr. Benjamin Rush, 1812'de yazdığı Zihin Hastalıkları Üzerine Tıbbi Soruşturmalar ve Gözlemler (Medical Inquires and Observations upon the Diseases of the Mind) adlı kitabında "TERÖR, zihin aracılığıyla beden üzerinde güçlü bir şekilde etki eder ve deliliğin tedavisinde kullanılmalıdır" diye yazmıştır. (Kimber & Richardson, Philadelphia: 1812, Hafner Publishing Co. tarafından yeniden basıldı, New York: 1962, s. 211, vurgular (büyük harflerle) orijinalde). Günümüzde işkence ve terör, psikiyatrinin varsayılan terapilerinin birincil etki biçimleri arasında yer almaya devam etmektedir.

Günümüzde psikiyatrinin çoğu, psikiyatristler ve iş arkadaşlarının hastalarını "ilaç" almaya ikna etmeye çalışması veya (sözde) hastalarını "ilaç" almaya zorlaması ve sözde hastaların "ilaçlanmaktan" kaçınmak için ellerinden gelen her şeyi yapmasından oluşur. Genel açıklama, sözde akıl hastalığının, bu durumdan muzdarip olanların hasta olduklarını ve "ilaç" almaları gerektiğini fark etmelerini engellemesidir, ancak gerçek neden ilaçların işkence edici etkileridir.

İngiliz psikiyatrist Joanna Moncrieff, Kimyasal Tedavi Efsanesi - Psikiyatrik İlaç Tedavisinin Eleştirisi, Gözden Geçirilmiş Baskı "The Myth of the Chemical Cure — A Critique of Psychiatric Drug Treatment, Revised Edition" (Palgrave Macmillan 2009, s. 14) adlı kitabında "psikiyatrik ilaçların çoğunun yarattığı etkiler tatsız olarak deneyimlenir" diyor.

Harvard Hukuk Fakültesi'nde Touroff-Glueck Hukuk ve Psikiyatri Profesörü olan Dr. Alan A. Stone, hastaneye kaldırılan psikiyatri hastaları arasında yüksek intihar oranlarının "sakinleştirici ilaçların hastaları uzun süre acı içinde tutmasının bir sonucu olabileceğini" söyledi, (David F. Greenberg, Ph.D, "İntiharı Önlemek İçin İstemsiz Psikiyatrik Taahhütler (Involun­tary Psychiatric Commitments to Prevent Suicide)", New York Üniversitesi Hukuk Dergisi, Cilt 49 (Mayıs-Haziran 1974), s. 227, 259, not 106'da alıntılanmıştır). Evet, doğru okudunuz: Acı dedi.

Alexander D. Brooks, Rutgers Hukuk Fakültesi'nde (Newark) Hukuk Profesörü olan Yargıç Joseph Weintraub, "Antipsikotik İlaçları Reddetme Hakkı: Hukuk ve Politika (The Right to Refuse Antipsychotic Medications: Law and Policy)" adlı eserinde, 39 Rutgers Hukuk Dergisi 339'da 350'de (1987) şunları söylüyor:

  "Özetle, antipsikotik ilaçların neden olduğu yan etkilerin ciddi olduğu kabul edilmelidir, ancak bazı hastalarda diğerlerinden daha fazladır. Yüksek düzeyde fiziksel, duygusal ve bilişsel sıkıntı yaratırlar. Çoğu yan etkinin (tardif diskinezi hariç) ilaç kesildiğinde ortadan kalkması, şu anda sürekli ilaç kullanmak zorunda olan kronik ve ağır ruhsal hastalığı olan kişiler için pek de rahatlatıcı değildir."

Antipsikotik ilaçların etkilerini "yüksek düzeyde fiziksel, duygusal ve bilişsel sıkıntı" olarak adlandırmak, işkence demenin başka bir yoludur. Psikiyatrik ilaçların neden olduğu tardif diskinezi, akatizi, distoni ve bunama gibi kalıcı nörolojik hastalıklar da bir başka işkence türüdür.

Judi Chamberlin, Kendi Kendimize (Own Our Own) adlı kitabında, psikiyatri hastanelerinde "hastalar tarafından sıklıkla işkence olarak algılanan, psikiyatrik ilaçların yoğun kullanımı olduğunu" söylüyor. Ancak hastalar daha fazla tedavi görmeden tedaviye itiraz edemezler. Sadece birinin gerçekten hasta olduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu kabul etmek, tedaviyi sonlandırma olasılığını beraberinde getirir", (Hawthorn Books, Inc. 1978, s. 111).

Psikiyatri profesörü ve psikiyatrist Dr. Allen Frances, hastalarından birinin, zorla aldığı tipik sakinleştirici/nöroleptik/antipsikotik ilaçlardan biri olan Thorazine'in etkilerini anlatırken yaptığı alıntıyı aktarıyor:

  "Mindy o günlerde tedavi olarak kabul edilen korku şovuna maruz bırakıldı ve ben de onu yöneten ekibin bir parçasıydım. "Günde üç kez ilaç almak için sıraya girdik ve bana psikoz için standart ilaç olan Thorazine verildi. Hapları yanağımda saklamaya çalıştığımda, hemşire ağzımı arardı ve bana acı tadı olan bir sıvı [yutmaya zorlayan Thorazine versiyonu] verirdi. Her iki durumda da etki aynıydı: İlaçlar sizi mobilyalara çiviler, yaşam gücünüzü emer, ağzınızı kurutur ve kafanızı umutsuzlukla doldururdu. Hapları her yuttuğumda, doktorların öldürücü etkilerini kendileri hissedebilmelerini isterdim." [Normali Kurtar (Saving Normal), Harper Collins 2013, s. 46]"

Dr. Frances, "o günlerde" sanki insanlar 21. yüzyılda psikiyatrinin işkence ilaçlarını yutmaya veya enjekte etmeye zorlanmazmış gibi söylüyor. 31 Ekim 2012 tarihli Radyo Özgür Asya (Radio Free Asia) raporuna göre (unhcr .org)—

    "Çin'in yeni ruh sağlığı yasası, hastaları korumak veya hükümetin muhalifleri akıl hastası sayarak susturmasına olanak tanıyan uzun süredir devam eden bir uygulamayı sona erdirmek için çok az şey yapıyor, hak grupları ve eski akıl sağlığı tutukluları söyledi. ... Doğu eyaleti Jiangxi'deki memleketi Chongshan'daki yetkililere karşı şikayette bulunmaya çalışan dilekçe sahibi Wang Yonglan, yakın arkadaşı Yu Ganlin'e göre bu yıl boyunca Leshan şehrinin yakınlarındaki Hougang Psikiyatri Hastanesi'ne "birçok kez" kilitlenmişti. Hubei eyaletinden bir dilekçe sahibi arkadaşı olan Yu, Çarşamba günü verdiği bir röportajda "Akıl hastanesindeyken ona zorla ilaç verdiler" dedi. "İlaçları almayı reddederse, ağzını zorla açıp boğazından aşağı dökerlerdi" dedi Yu. "Bu onu çok hasta etti ve bana böyle yaşamaktansa ölmenin daha iyi olacağını söyledi." [italikler eklendi]"

Washington v Harper davasında, hapishane mahkumlarına istem dışı nöroleptik/antipsikotik ilaç verilmesiyle ilgili bir ABD Yüksek Mahkemesi kararı, Yargıç Stevens, 494 U.S 210 239'da muhalif görüşünde "Mahkum Harper ilaç almaktansa ölmeyi tercih ettiğini belirtti" diyor. (1990, dipnot 2/5)

Eric Fabris'in Sakin Hapishaneler: Toplum Tedavi Emirleri Altında Kimyasal Hapis (Tranquil Prisons: Chemical Incarceration under Community Treatment Orders) adlı kitabında alıntılanan bir Kanadalı psikiyatristin hastasının da vardığı sonuç, 'ilaçlanmaktansa ölmek daha iyidir'. (Toronto Üniversitesinin Yayınları 2011, s. 161)

Kanada'daki Toplum Tedavi Emirleri veya CTO'lar (Community Treatment Orders), ABD'deki Ayaktan Tedavi Kararı ve Şartlı Taburcu'ya (Outpatient Commitment and Conditional Discharge) benzer, buna göre kişilerin kendi evlerinde yaşarken psikiyatrik ilaç almaları mahkeme kararıyla emredilir. Psikiyatrist, hastasının "CTO'da olmaktansa ölmeyi tercih edeceğini" söyledi.

Sakin Hapishaneler (Tranquil Prisons) hem otobiyografik bir anlatım hem de Eric Fabris'in "Psikiyatrik ilaçlama deneyimim (hastane çalışanları tarafından ilacın uygulanması sırasında yapılan saldırı değil, ilacın etkileri) psikiyatrizasyonumun (my psychiatrization) en korkutucu yönüydü. ... psikiyatri mağduru ve avukat Tina Minkowitz ve BM'ye göre ilaçlama işkence olarak anlaşılabilir" dediği, zorla ayakta tedavi gören psikiyatrik ilaçlama üzerine bir çalışmadır. (Id, s. 193)

Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezalandırma Özel Raportörü Juan E. Méndez, 4 Mart 2013 tarihinde İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen İnsan Hakları Konseyi'nin 22. oturumunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

    "...sağlık hizmeti ortamlarındaki kötüye kullanım uygulamaları işkence tanımına uymaktadır. ... Özgür ve bilgilendirilmiş onay, istisnasız tüm bireyler için eşit bir şekilde güvence altına alınmalıdır. ... Aksine, vesayet veya başka bir ikame karar alma yoluyla da dahil olmak üzere, akıl sağlığı ortamlarında hapsedilmeye veya zorunlu tedaviye izin veren hükümler gibi herhangi bir yasal hüküm yürürlükten kaldırılmalıdır. ... Engelliliğin işkence ve kötü muamele biçimi olarak tek başına zorunlu psikiyatrik müdahalelerin kaldırılmasına yönelik normların geliştirilmesinde kaydedilen önemli ilerlemelere ve Engelli Hakları Sözleşmesi'nin [CRPD "Convention on the Rights of Persons with Disabilities"] sağladığı yetkili rehberliğe rağmen, engelli kişilerin tercihlerinin genellikle sözde "en iyi çıkarları" temelinde göz ardı edildiği sağlık hizmeti ortamlarında ciddi suistimaller yapılmaya devam etmektedir. ... terapötik bir amaçtan yoksun veya bir engeli düzeltmeyi veya hafifletmeyi amaçlayan müdahaleci ve geri döndürülemez nitelikteki tıbbi tedaviler, ilgili kişinin özgür ve oluşturulmuş onayı olmadan uygulandığında veya yönetildiğinde işkence veya kötü muamele teşkil edebilir. ... Devletler, ilgili kişinin özgür ve bilgilendirilmiş onayı olmadan uygulandığında veya yönetildiğinde müdahaleci ve geri döndürülemez tedavilere izin veren herhangi bir yasayı yürürlükten kaldırmalıdır. ... Bu tür müdahaleler her zaman en azından insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele anlamına gelir, çoğu zaman işkence kriterlerini karşıladığı iddia edilebilir ve uluslararası hukuk tarafından her zaman yasaklanmıştır."

Janet Gotkin, otobiyografisi Çok Fazla Öfke, Çok Fazla Gözyaşı — Psikiyatriye Karşı Kişisel Bir Zafer (Too Much Anger, Too Many Tears—A Personal Triumph Over Psychiatry (Dikdörtgen / The New York Times Book Co. 1975, s. 388-399)'da intihar girişimlerinin ardından yaşadığı psikiyatrik hastane yatışları ve psikiyatrik ilaçlar ve EKT tedavisi hakkında şunları söylüyor:

    "Eğer psikiyatri hastası olarak geçirdiğim tüm yıllar bana sadece acı ve artan işkence getirdiyse, o zaman statümden kim faydalandı? Ve son soru: Bular kötü adamlar mı? "Biz sadece sana yardım etmek istiyoruz" dediklerinde yalan mı söylediler?

     "Biz sadece sana yardım etmek istiyoruz" ifadesi, Amerikan psikiyatrisinin yapısını oluşturan yalanlar, semantik saçmalıklar ve mistifikasyonlar örüntüsünün ayrılmaz bir parçasıdır. ... Her psikiyatrist, bir başka psikiyatrik işkence yapmayı planladığında ve hiçbir direnç istemediğinde hastasına şunu söyler: "Ben sadece sana yardım etmek istiyorum." Yıllarca bu yalana inandım. Şimdi diyorum ki, eğer bu yardımsa, aynı dili konuşmuyoruz.

     "Birisi akıl hastaneleri denen bu insan çöplüklerinin gerçekte hastaneler olduğunda ısrar etmeye devam ediyor. Birisi bunların sorunlu insanların yardım alabileceği yerler olduğunu söylüyor. Gardiyanlara doktor diyorlar, işkence tedavilerine ve akıl hastası olmanın aşağılayıcı deneyimine terapötik diyorlar. İnsanları aşağılayan ve hapseden psikiyatrik etiketlerin teşhis olduğunu söylüyorlar. Onlar Ruh Sağlığı Profesyonelleri. ... Ancak onların yardımı hapis ve işkenceydi ve tedavi ve hastanenin semantik inceliklerinin bizi kandırmaya devam etmesine izin verdik."

ABD'de psikiyatri hastanelerinde ve psikiyatri servislerinde sıklıkla kullanılan dört ve beş noktadan uygulanan fiziksel kısıtlamalar (bilekler, ayak bilekleri ve bazen göğüs veya baş) işkencenin açık bir örneğidir. Bağlandığınızı ve tuvaleti kullanamadığınızı, ellerinizi yanlarınızda tutan kısıtlamalar nedeniyle yüzünüzde veya sırtınızdaki kaşıntıyı gideremediğinizi, astımınız olduğunu ve cebinizde veya çantanızda bulunan ya da anahtarlığınıza bağlı kurtarma inhalerine ulaşamadığınızı ve inhalerinizi ağzınıza kaldırmayı engellediğinizi veya kronik, şiddetli burun tıkanıklığınız olduğunu ve burnunuza dekonjestan sıkmak için elinizi kaldıramadığınızı ve dekonjestanı burun damlası olarak kullanmak için başınızı konumlandıramadığınızı, kronik postnazal akıntınızdan kaynaklanan mukustan boğulduğunuzu ancak sırtınızdan kalkıp boğazınızda biriken mukusu çıkarmanıza ve boğulmanızı durdurmanıza yardımcı olacak bir pozisyona geçemediğinizi, umutsuzca susadığınızı ancak bir bardak suya ulaşamadığınızı, dudaklarınızın kuruduğunu ve çatlamaya veya yırtılmaya başladığını hissettiğinizi ancak elleriniz bağlı olduğu için dudak kreminizi (Chap-Stick) veya diğer dudak nemlendiricinizi kullanamadığınızı, üşüdüğünüz halde battaniyeye ulaşamadığınızı veya battaniyenin altında sıcakladığınız ve terlediğiniz halde elleriniz bağlı olduğu için battaniyeyi çıkaramadığınızı hayal edin. Buna bir de aşağıdaki fotoğrafta görülen yüz maskesini ekleyin, verdiğiniz havayı tekrar solumaya zorlayarak, özellikle zaten nefes almada zorluk çekiyorsanız, kısmi boğulmaya neden olur. Evimin yatak odasında duvarları sıvayıp zımparalayan 22 yaşında sağlıklı bir adama buna benzer bir toz maskesi takmayı teklif ettiğimde, reddetti ve maskenin kendisine boğuluyormuş gibi hissettirdiğini söyleyerek boya tozuyla kirlenmiş havayı solumaya devam etti.

Psikiyatri'de kısıtlanan bir birey, Temsili görseller (Ref.)
2013 yılında New Hampshire, Keene'de bir adam bana bir telesekreter mesajı bıraktı; "Şu anda bir acil servis tesisinde tutukluyum. Bir haftadır buradayım ve isteğim dışındayım. Birkaç kez dört noktadan oluşan kısıtlamalara maruz kaldım. Hiçbir geçerli sebep olmaksızın içeri alındım. Sadece buradan defolup gitmek istiyorum. ... Çok teşekkür ederim, Bay Ramsay." New Hampshire (Eyalet) Hastanesi'ndeyken iki yönlü bir telefon görüşmesi yaptığımızda, 24 saat boyunca dört noktadan (bilek ve ayak bilekleri) kelepçelerle "kartal gibi açık (spread eagle)" tutulduğunu ve bunun "cehennem" olduğunu söyledi.

"Kız arkadaşı onu terk ettikten sonra depresyon konusunda yardım almak için... Dallas'taki Ulusal Tıbbi İşletmeler (NME "National Medical Enterprises" psikiyatri hastanesine giren 17 yaşındaki normal bir çocuk" olan David Deaton'a karşı fiziksel kısıtlama kullanımı, 15 Temmuz 1996 tarihli bir Ulusal İnceleme (National Review) makalesinde şöyle anlatılıyor:

   "Dört gün sonra, Deaton ayrılmak istediğinde deri kelepçelerle bağlandı. ... bir yıldan fazla tutuldu, buna 333 gün boyunca tekerlekli sandalyeye bağlandı veya deri kelepçelerle bir yatakta yayıldı. Bir lazımlık kullanması gerekiyordu ve yemeklerini yemek için asla bir kolundan fazlasının serbest kalmasına izin verilmedi. ... Kasları... o kadar kötü bir şekilde köreldi ki yürüyemedi. ... Deaton 1994'te bir kongre komitesi duruşmasında [deneyimi] anlattı. [Eugene H. Methvin, Guguk Kuşu Yuvası "Cuckoo's Nest", s. 38]"

BM İşkence ve Diğer Zalimce, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezalandırma Özel Raportörü Juan E. Méndez'in 4 Mart 2013'te İsviçre Cenevre'de düzenlenen İnsan Hakları Konseyi'nin 22. oturumunda yaptığı açıklamada belirttiği gibi, "psikiyatrik kurumlarda engelli kişilerin hücre hapsi ve uzun süreli kısıtlamasının kullanılması için hiçbir terapötik gerekçe olamaz, hem uzun süreli tecrit hem de kısıtlama işkence ve kötü muamele teşkil eder."

İstem dışı elektroşok "terapisi" artık anestezi kullanımı nedeniyle fiziksel bir işkence türü olmaktan çıkmış, zararlı etkileri nedeniyle insanlara zorla uygulanması psikolojik bir işkence haline gelmiştir. Elektroşok kaynaklı beyin hasarı sonucu oluşan düşük IQ ve hatırlama veya öğrenme yeteneğinin olmaması da bir işkence türü olarak düşünülebilir. Aşağıda alıntılanan ve istemsiz elektroşoka maruz kalan iki kadının sözlerini dinleyin ve sonra kendinizi onların içinde bulunduğu durumda hayal edin ve istemsiz elektroşokun bir işkence biçimi olup olmadığını kendinize sorun. İlki, otobiyografisi Çok Fazla Öfke, Çok Fazla Gözyaşı: Psikiyatriye Karşı Kişisel Bir Zafer'de (Too Much Anger, Too Many Tears: A Personal Triumph Over Psychiatry) Janet Gotkin'dir (kızlık soyadı Moss); (Quadrangle "Dikdörtgen" /The New York Times Book Co. , New York: 1975, s. 148):

   ""Sana kahvaltı yok, Moss" dedi odamın dumanlı ışığına doğru. Kahvaltı yok. Sözcükleri kendi kendime tekrarladım; saçma hecelerdi; ne dediklerini duymayacaktım. Kahvaltı yok. Bu şok demekti. Şok listesindeydim. "Hayır!" Çığlık attım, ince bej hastane battaniyesini lastik örtülü yatağımdan fırlattım. Bir anda kapının yanındaydım. "Bir hata olmalı. Tedavi görmemem gerekiyor." Başkalarının aynı panik dolu oyunu sergilediğini kaç kez görmüştüm? O çılgınca dehşet dolu çığlığı kaç kez duymuştum? Ben değil, ben değil. Bir hata olmalı. Şimdi ben, hayatta kalma korkusunun çılgınlığı içinde, boşuna ağlayan, on iki metrelik duvarı tırmalayan bendim. "Yanlış anlama" dedi küçük kadın sakince. "İşte adın, listenin en üstünde." "Ama doktorum dedi ki —" Açıklamaya başladım. Sözümü kesti. "Kahvaltı yok" dedi tekrar. "Birkaç dakika içinde seni almaya geleceğim." Yeni bir er kadar zekice döndü ve odadan odaya geçerken, mahkûmlara mesaj veren boğuk sesini duydum."

Yeni Zelanda Kitap Danışmanlığı'na (New Zealand Book Counsel) (16) göre Janet Frame (1924-2004) "Yeni Zelanda'nın en seçkin yazarı"dır. Akıl hastanesi hastası olarak yaşadığı deneyim hakkında şunları yazmıştır:

    "Her sabah korkuyla uyanıyordum, gündüz hemşiresinin vizite çıkıp elindeki isimler listesinden şok tedavisi isteyip istemediğimi açıklamasını bekliyordum, insanları susturmanın ve onlara emirlerin yerine getirilmesi, zeminlerin kimsenin itiraz etmeden cilalanması, yüzlere gülümseme konması ve ağlamanın suç olduğu mesajını vermenin yeni ve moda yoluydu bu. Sabahın erken saatlerinde, kara karla kaplı buzlu saatlerde beklemek, bir ölüm cezasının açıklanmasını beklemek gibiydi. ... Adımız kader listesinde yer aldığında, yükselen paniği bastırmak için bazen başarısız olsak da, tüm gücümüzle çabalamak zorundaydık. Çünkü kaçış yoktu. ... korku bazı hastalarda daha fazla deliliğe yol açar. [Janet Frame, "Suyun İçindeki Yüzler (Faces in the Water)", Thomas Szasz'ın (editör) Delilik Çağı: Seçilmiş Metinlerde Sunulan İstem Dışı Ruhsal Hastaneye Yatışların Tarihi (The Age of Madness: The History of Involuntary Mental Hospitalization Presented in Selected Texts), Anchor Books 1973'te yer almaktadır), s. 203, 204-205, 210]

Kendinizi bir psikiyatri hastanesinde veya genel bir hastanenin psikiyatri koğuşunda, hastaneye ilk geldiklerinde normal görünen ancak birkaç elektrik şoku tedavisinden sonra artık sizinle konuşamayacak kadar bunamış olan insanlarla, diğer hastalarla konuşurken hayal edin. Hala nefes alıyorlar ancak zihinleri gitmiş durumda. Zihin, bir insanın en temel parçası olduğundan, cinayetle eşdeğer görünebilir veya hatta öyle olabilir. Bir hastanın, psikiyatrist ve hastane görevlilerine durmaları için yalvarırken, fiziksel olarak elinden geldiğince direnirken, zorla elektrik şoku tedavisi için götürüldüğünü hayal edin. Sırada sizin olabileceğinizi ve zihninizin, anılarınızın, zekanızın silinecek bir sonraki kişi olabileceğini ve bunu durdurabileceğiniz hiçbir şeyin olmadığını bilmenin dehşetini hayal edin.

Joanna Moncrieff, M.B.B.S., M.Sc., FRCPsych., M.D. ve Londra Üniversitesi Koleji (University College London) Ruh Sağlığı Bilimleri Bölümü'nde Kıdemli Öğretim Görevlisi, Kimyasal Tedavi Efsanesi: Psikiyatrik İlaç Tedavisinin Eleştirisi "The Myth of the Chemical Cure: A Critique of Psychiatric Drug Treatment" (Palgrave MacMillan 2009, s. 2) adlı kitabında şöyle diyor —

    "Psikiyatristlerin, terapi adı altında hastalarını saldırgan (invasive), aşağılayıcı (degrading), zararlı (harmful) ve ölümcül olmayan ancak olağandışı prosedürlere maruz bırakma ve faaliyetlerinin gerçek doğasına karşı kör olma eğilimlerini görmek için nispeten yakın geçmişe bakmamız yeterlidir."

Bu deneme dizisinin ana teması, psikiyatrinin zararlı, zalim, kötü ve bazen ölümcül "tedavilerinin" yalnızca psikiyatrinin nispeten yakın geçmişinde değil, aynı zamanda 21. yüzyılın başlarında da var olmasıdır. Ne yazık ki işkence devam ediyor ve çoğu zaman yasa koyucular hiçbir şey yapmıyor.

Eleştirmenleri Susturmak ve Özgür Konuşmayı Bastırmak...

Psikiyatri kötülüktür, çünkü kanunlara uyan insanları hapsetmenin (zorla "hastaneye yatırmanın"), işkence etmenin ve öldürmenin, psikiyatrik ilaçlarla beyinlere zarar vermenin ve nörolojik hastalıklara yol açmanın, psikiyatrik damgalama ile insanların hayatlarını mahvetmenin ve psikiyatrinin ne olduğu ve ne yapabileceği konusunda kamuoyunu ve kanun koyucuları aldatmanın yanı sıra, psikiyatristler psikiyatriyi olduğu gibi bir şarlatanlık ve insan hakları ihlali olduğunu ortaya çıkarmaya çalışanlara karşı misilleme yaparlar.

Robert Whitaker, Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic" (Crown Publishers 2010, s. 304-312) adlı kitabında bunu şu şekilde ifade ediyor:

   "Amerikan psikiyatrisi son otuz yıldır kamuoyuna yanlış bir hikaye anlattı. Alan, ilaçlarının beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzelttiği fikrini destekledi, ancak böyle bir şey yapmadılar... Bu bilimsel ilerleme hikayesini ayakta tutmak (ve bu hikayeye olan inancını korumak) için, ilaçların neden olabileceği zararlar hakkında konuşmayı susturması gerekti."

Whitaker, "psikiyatrinin hedef listesinde" yer alanlara karşı alınan eylemlere dair örnekler veriyor. Bunlardan biri, son birkaç on yıldır biyolojik psikiyatriye karşı mücadeleye öncülük eden psikiyatrist Dr. Peter Breggin'dir: 

    "Psikiyatrinin kendi saflarını denetlemesi 1970'lerin sonlarında ciddi bir şekilde başladı... [Dr. Peter] Breggin, 1987'de Oprah Winfrey'nin televizyon programına çıktı ve burada tardif diskineziden ve bu işlev bozukluğunun nöroleptiklerin beyne zarar verdiğinin kanıtı olduğundan bahsetti. Yorumları APA'yı [Amerikan Psikiyatri Birliği "American Psychiatric Association"] o kadar çileden çıkardı ki, programın metnini NAMI'ye [ilaç şirketlerinin finanse ettiği psikiyatri yanlısı bir savunma grubuna] gönderdiler. NAMI de Maryland Eyalet Tıbbi Disiplin Komisyonu'na, Breggin'in açıklamalarının şizofreni hastalarının ilaçlarını almayı bırakmalarına (ve dolayısıyla zarar görmelerine) neden olduğu gerekçesiyle tıp lisansının iptal edilmesini isteyen bir şikayette bulundu. Komisyon herhangi bir işlem yapmamaya karar vermiş olsa da, bir soruşturma yürüttü (NAMI'nin şikayetini özet olarak reddetmek yerine) ve sahadaki herkese verilen mesaj, bir kez daha, oldukça açıktı. [Dr. Breggin'den alıntı:]" ... bunun gösterdiği şey, ... kariyerinizi mahvetmeye istekli olduklarıydı" [psikiyatriye yönelik eleştirileri engellemek için]. [s. 304-305]"

Psikiyatrist Daniel Carlat, Tufts Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta, 2010 yılında "Dengesiz: Psikiyatrinin Sıkıntısı — Bir Doktorun Krizdeki Bir Meslek Hakkındaki Açıklamaları (Unhinged: The Trouble With Psychiatry — A Doctor's Revelations About a Profession in Crisis)" adlı kitabının yayınlanmasının ardından, "Eleştirel olduğunuzda, alanınızdaki bazı insanları ne kadar kızdırabileceğinizi tattığımı" söyledi. ... Bir psikiyatrist olduğunuzda ve alanınızı eleştirdiğinizde, özel bir misillemeyle karşılaşırsınız" ("Daniel Carlat — Dengesiz: Psikiyatrinin Sıkıntısı (Unhinged: The Trouble with Psychiatry)", YouTube .com, (17) 1:25).

Psikiyatrinin kendisi hakkındaki mitolojisini ifşa etmeye çalışan bir hekime karşı psikiyatrik misilleme örneği, nörolog John Friedberg'in (1942-2012) başına gelenlerdir. Dr. Friedberg, başına gelenleri Şok Tedavisi Beyniniz İçin İyi Değildir — Bir Nörolog Psikiyatrik Efsaneye Meydan Okuyor "Shock Treatment Is Not Good For Your Brain — A Neurologist Challenges the Psychiatric Myth" (Glide Publications 1976, s. 10-21) adlı kitabında anlatır; bu kitap hem bir otobiyografidir hem de elektrik şoku tedavisinin verdiği zararı anlatan bilimsel bir kitaptır. 

Dr. Friedberg, 1974 yılında Yale Üniversitesi ve Rochester Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan ve San Francisco'daki Pasifik Tıp Merkezi'nde (Pacific Medical Center) nöroloji ihtisasına başladıktan sonra elektrokonvülsif "terapinin" verdiği zararlarla ilgilenmeye başladı. 7 Nisan Pazar günü San Francisco İncelemeci ve Kronik'te (SF Examiner and Chronicle) elektroşoka maruz kalmış kişilerin kendisiyle iletişime geçmeleri için bir davet yayınladı: "Elektrik şoku tedavisi beyin için iyi değildir. San Francisco'da bu tedavileri almış olan herkesten haber almak istiyorum. Akşamları 668-2085'i veya öğlenleri 563-4321'i arayın. Dr. John Friedberg." 

Üç gün sonra Pasifik Tıp Merkezi Psikiyatri Bölümü başkanı, Dr. Friedberg'in nöroloji bölümündeki amirine ve Pasifik Tıp Merkezi dekanına Dr. Friedberg'in gazete ilanının fotokopisini içeren bir muhtıra gönderdi, haberde "Bu çalışmanın Pasifik Tıp Merkezi'ndeki bir asistan için uygun olmadığına inanıyoruz." yazıyordu. Dr. Friedberg, üstünün onu kovmayı düşündüğü haberini aldı. Üstü ona bir seçenek sundu: "Ya Psikiyatri Bölümü başkanıyla bir hasta olarak psikoterapiye git ya da kovul" (italikler Dr. Friedberg'e aittir). Dr. Friedberg reddetti ve kovuldu. 

Dr. Friedberg, "Asistanlar eğitim programlarından nadiren kovulurlar" diye yazdı, "Asistanlıktan kovulma, büyük ihmal veya yetersizlik anlamına gelir. Nöroloji kariyerim tehlikedeydi, bir doktor olarak itibarım tehlikedeydi ve konuşma özgürlüğüm tehlikedeydi." "Tıp mesleği içinde bile EKT'ye karşı aktif muhalefetin hoş görülmediği" sonucuna vardı; çünkü "psikiyatri alanındaki tüm kariyerler saf, güçsüz ve mutsuz insanların beyinlerini dağlamak üzerine inşa edilmiştir." İşten çıkarılma kararına itiraz etti ancak başarılı olamadı ve acil servis doktoru olarak işe başladı; ancak daha sonra Portland'daki Oregon Üniversitesi'nin nöroloji programında bir pozisyon teklif edildi ve kabul etti ve hayatının geri kalanını psikiyatrinin zararlı "terapilerine" karşı yazılar yazarak ve konuşarak geçiren kurul onaylı bir nörolog oldu.

İŞKENCE DEVAM EDİYOR VE YASA KOYUCULAR HİÇBİR ŞEY YAPMIYOR...

Psikiyatrist Ron Leifer, M.D.'nin 27 Aralık 2000 tarihli Etik İnsan Bilimi ve Hizmetleri'nde (Ethical Human Science and Services) yayınlanan "Psikiyatri Eleştirisi ve Diyaloğa Davet (A Critique of Psychiatry and an Invi­tation to Dialogue)" başlıklı makalesine göre, Dr. Thomas Szasz'ın 1961'de Akıl Hastalığı Efsanesi'ni (The Myth of Mental Illness) yayınlamasının ardından, "Onu [Dr. Szasz] psikiyatri profesörü olarak kadrolu görevinden uzaklaştırmak için ciddi girişimlerde bulunuldu. O zamanki iki ana savunucusu olan Ernest Becker ve ben, ikimiz de kadrolu değildik, kovulduk". (iaapa .de/zwang/leifer .htm ve critpsynet .freeuk .com).

     "Psikiyatri ayrıca, psikiyatriyle ilgisi olmayan tıbbi uygulamaları nedeniyle meslektaşlarını eleştiren doktorlara karşı misilleme yapmak için de kullanılmıştır."

Dr. Ignaz Semmelweis (1818-1865), meslektaşlarını, doktorların kirli elleriyle hastalara enfeksiyon bulaştırarak birçok doğum hastasının ölümüne neden olmakla doğru bir şekilde suçladıktan sonra, akıl hastanesine kaldırıldı ve burada dövüldü ve yaraları nedeniyle öldü. Dr. Semmelweis, hastalarla temas etmeden önce ellerin klorlu suyla yıkanmasını önerdi. Psikoloji profesörü Robyn M. Dawes'un "Kartların Evi — Efsaneler Üzerine Kurulu Psikoloji ve Psikoterapi (House of Cards — Psychology and Psychotherapy Built on Myth)" (Free Press 1994, s. 77-78) adlı kitabında belirttiğine göre, "Semmelweis ... akıl sağlığını yitirdi, ellerini temizlemeyen doktorlardan uzak durmaları konusunda insanları uyarmak için sokaklarda insanlara saldırmaya başladı ve 1865'te bir akıl hastanesinde öldü."

Muhtemelen gerçekte olan şey Dr. Semmelweis'in akıl sağlığını kaybetmesi değil, insanların mikroplar hakkında hiçbir şey bilmediği bir zamanda ve uyarılarının meslektaşlarına hakaret olması nedeniyle uyarılarının çılgınca görünmesidir. Hastalıkların mikrop teorisi ancak Dr. Semmelweis'in ölümünden sonra kabul gördü ve inançlarını doğruladı. Şimdi, tıp, diş hekimliği ve eczacılık okulları bulunan Macaristan'ın Budapeşte kentindeki Semmelweis Üniversitesi onun adını taşıyor.

Elaine Kennedy, M.D., 1974 yılında Tennessee, Nashville'deki Vanderbilt Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden onur derecesiyle mezun oldu. 1993 yılında Tennessee Tabipler Birliği tarafından Yılın Üstün Doktoru seçildi. Associated Press'in haberine göre, aynı yılın 17 Aralık 1993'ünde, yaşlı teyzesinin tıbbi kayıtlarını incelemek üzere Georgia eyaletinin Fayetteville kentindeki dahiliye uzmanı Dr. Ferroll Sams III'ün ofisine gitti. Dr. Kennedy'nin teyzesinin tıbbi bakımı konusunda "düşmanca, talepkar ve müdahaleci" olduğu bildirildi. Dr. Sams, başka bir doktorun kendisine uygulanan tedaviyi sorgulamasından hoşlanmamış gibi görünüyor ve Dr. Kennedy'nin kayıt formunda sanrılı, hiperaktif ve manik depresif olduğunu yazdıktan sonra onu bir psikiyatri kliniğine yatırdı. Dr. Kennedy beş (5) gün boyunca psikiyatrik olarak hastanede kaldı ve geçici olarak tıp lisansını kaybetti; bu durumun teyidi Tennessee Sağlık Bakanlığı web sitesinde yer almaktadır; burada Dr. Kennedy'nin "lisans sahibinin bağımsız psikiyatrik değerlendirmesi" için "kurulun seçtiği bir psikiyatrist tarafından değerlendirilmesi" gerektiği ve ardından tıp uygulama lisansının yeniden verildiği belirtilmektedir. Daha sonra açılan bir davada Dr. Kennedy, Dr. Sams'e karşı haksız yere ölüme sebebiyet verme suçundan 3,4 milyon dolarlık jüri kararı kazandı. Jüri, ölümün "yasadışı (unlawful)" olduğunu ve Dr. Sams'in Dr. Kennedy'yi istemsizce ölüme mahkûm ettiğinde "iyi niyetle hareket etmediğini" söyledi. 

Hem Dr. Semmelweis hem de Dr. Kennedy, ifade özgürlüğü haklarını kullandıkları için istemleri dışında akıl hastanesine veya psikiyatri tesisine gönderildiler.

Aynı şey, Kansas eyaletinin Topeka kentindeki Menninger Vakfı'nda klinik psikoloji alanında doktora sonrası araştırma yapan psikolog Dr. Al Siebert için de geçerliydi, çünkü o, 'akıl hastalığı kavramını ve psikiyatrinin geçerliliğini' sorguluyordu. Deneyimini Dr. William Glasser'ın Uyarı: Psikiyatri Akıl Sağlığınız İçin Tehlikeli Olabilir "Warning: Psychiatry Can Be Hazardous to Your Mental Health" (HarperCollins 2003, s. 178-203) adlı kitabının bir bölümünde ve 2003 yılında bir konferansta tanıştığımızda bana imzalı bir kopyasını verdiği Şizofrenide Bir Atılım "A Schizophrenia Breakthrough" (Pratik Psikoloji Yayınları (Practical Psychology Press) 2003) adlı kitabında anlatıyor.

Dr. Siebert akıl hastalığıyla suçlandı çünkü "bastırılmış bir saygınlık ihtiyacının insanları başkalarına istenmeyen yardımı zorla yaptırmaya zorlamasının nedeni hakkında spekülasyon yapmaya başladı. ... Başkalarındaki akıl hastalığı algısının çoğunlukla bakanın zihnindeki bir stres tepkisi olduğunu açıkladım." Eğitim programındaki psikiyatristler bu fikirleri kabul edilemez buldular, Dr. Siebert'in ifade özgürlüğü hakkını görmezden geldiler (ya da büyük ihtimalle hiç düşünmediler), ona akıl hastası dediler ve bir hasta olarak akıl hastanesine gitmesini talep ettiler.

İstem dışı yatırılma tehdidiyle karşı karşıya kalan Dr. Siebert, "gönüllü olarak (voluntarily)" bir akıl hastanesine girdi çünkü "gönüllü olarak akıl hastanesine giden bir kişinin, yatırılan bir kişiden çok daha kolay çıkabileceğine" inanıyordu. Onun durumu da diğerleri gibi zorla rızaya dayalı bir durumdu ve bu nedenle esasen istem dışıydı. Neredeyse tüm psikiyatri hastanesi hastaları gibi, Dr. Siebert de kendi durumunda en azından bir psikiyatri ilacı olan Thorazine almaya zorlandı: "Gerekirse güç kullanacaklarını gördüm. Bana iğne yaptırın, belki beni bir izolasyon odasına koyun. Başarılı bir şekilde direnme şansımın sıfır olduğunu gördüm. Hemşirenin bana uzattığı bardağa uzandım. Yardımcılar rahatladı ve geri çekildi."

Dr. Siebert, akıl hastanesinde geçirdiği deneyimden sonra psikiyatrinin "aldatıcı bir meslek (a deluded profession)" olduğu ve psikiyatristlerin "bir tarikatın üyeleri gibi, zihinlerinin sanrısal bir inanç sistemi tarafından kontrol edildiği" sonucuna vardı.

Amerikalı yorumcular, eski Sovyetler Birliği gibi diğer ülkelerdeki diktatörlük rejimlerine suçlayıcı bir parmak doğrultuyorlar. Bu rejimlerde, toplumdaki yanlışları düzeltmeye çalışan kitap yazarları da dahil olmak üzere eleştirmenler hapse atılıyor veya istemsizce akıl hastanelerine kapatılıyor. Dr. Kennedy ve Dr. Siebert'in başına gelenler, Amerika'daki bazılarımızın da aynı derecede kötü olup olmadığını merak etmemize neden oluyor.

Dr. Thomas Szasz'a, bir avukat olarak ABD'de sahte mahkemeye sevk işlemlerini durdurma çabalarımı anlattığımda, Dr. Szasz bana 19/03/2012 tarihli bir e-postada "Kitap yazmak iyi bir fikirdir. Aksi takdirde vazgeçin. Psikiyatriye karşı olan insanlar için adalet istemek, sizin de öğrendiğiniz gibi, başınızı belaya sokmaktır." şeklinde cevap verdi.

Biz Amerikalılar, toplumumuzdaki yanlışları düzeltmek için rahatsız edici gerçeklere dikkat çeken eleştirmenler cezalandırılıyorsa, nasıl bir ülke haline geldiğimizi kendimize sormalıyız. Dr. Szasz, Amerika'nın 'adalet istemenin, sorun istemek olduğu' bir ülke haline geldiği konusunda haklı mıydı?

Antipsikiyatri Koalisyonu panosu 2015 - "Psikiyatri hayatları mahvediyor Antipsychiatry .org", Temslili görseller (Ref.)
Sahtekârlığın Kurumsallaştırılması...

Psikiyatri kötülüktür çünkü sahtekârlık (dürüst olmamak -"dishonesty") psikiyatristlerin ve onlarla çalışanların rutin bir parçasıdır.

Örneğin, İntihar: Medeni Bir Hak (Suicide: A Civil Right) adlı makalemde, psikolog olan Dr. Paul G. Quinnett'in intihar hakkındaki kitabında "benim gibi doktorlar mahkemede ayağa kalkıp, akıl hastalığınız nedeniyle kendinize tehlike arz ettiğinizi ve tedaviye ihtiyacınız olduğunu söyleyeceklerdir" dediğini alıntıladım, hatta suçlanan kişinin gerçekten akıl hastalığı olduğuna inanmasalar bile.

Örneğin, İntihar: Medeni Bir Hak (Suicide: A Civil Right) (18) adlı makalemde, psikolog olan Dr. Paul G. Quinnett'in intihar hakkındaki kitabından alıntı yapıyorum, "benim gibi doktorlar mahkemede ayağa kalkıp, akıl hastalığınız nedeniyle kendinize tehlike oluşturduğunuzu ve tedaviye ihtiyacınız olduğunu söylerler", hatta suçlanan kişinin gerçekten akıl hastalığı olduğuna inanmasalar bile.. 

Psikiyatrist E. Fuller Torrey, M.D, 1974'te yazdığı Psikiyatrinin Ölümü (The Death of Psychiatry) adlı kitabında dile getirdiği görüşlerin aksine, istem dışı psikiyatrik tedavinin günümüzün önde gelen savunucularından biridir. Dr. Torrey, daha sonraki kitaplarında ve Tedavi Savunuculuğu Merkezi (Treatment Advocacy Center) (19) aracılığıyla, yasa koyucuları, insanların akıl hastalığı nedeniyle istem dışı "hastaneye yatırılmasını (hospitalization)" ve gerçekte bir tür saldırı olan ayakta tedavi psikiyatrik ilaçlama tedavisine izin veren mahkeme emirlerini kolaylaştırmaya çağırmaktadır. Gölgelerden Çıkış: Amerika'nın Akıl Hastalığı Kriziyle Yüzleşmek (Out of the Shadows: Confronting America's Mental Illness Crisis) adlı kitabında Dr. Torrey, "Akıl hastalarıyla çalışan herhangi bir Amerikalı psikiyatristin, en azından akıl hastası bir kişinin tehlikeliliğini abartarak bir mahkeme kararı almamış olması muhtemelen zordur" diyor. (John Wiley & Sons 1997, s. 152, italikler eklendi). Columbia Üniversitesi Fizik ve Cerrahlar Koleji'nde (College of Physicians and Surgeons) Psikiyatri Profesörü olan Dr. Paul Applebaum'dan alıntı yaparak, ruh sağlığı uzmanlarının "katı [yasal] kriterlere uymayabilecek ancak [istemsiz] bakıma ihtiyaç duyduğu düşünülen kişileri kabul ederek taahhüt tüzüklerinin kapsamını genişletmek için takdir yetkisini düzenli olarak kullandıklarını" söylüyor. Dr. Torrey şöyle devam ediyor:

   "Aileler ayrıca, kişinin hastaneye yatırılmasını sağlamak için aile üyelerinin semptomlarını abartırlar. 1989 yılında Philadelphia'da 83 aile üzerinde yapılan bir çalışmada, %18'i bir yakınını hastaneye yatırmak için yetkililere yalan söylediklerini veya abarttıklarını söyledi. ... Aslında, ülke çapında aileler için bir destek grubu olan Akıl Hastaları İttifakı'ndaki (AMI "Alliance for the Mentally Ill") bir dizi yerel yetkili, gerekirse akut olarak hasta olan yakınlarının hastaneye yatırılması için ailelere yalan söylemeleri konusunda özel olarak tavsiyede bulunduklarını söylüyor. ... Saldırıya uğradıklarını söylüyorlar, saldırıya uğramadıkları halde çocuklarının intihar etmeye çalıştığını söylüyorlar... Bu nedenle, yasayı görmezden gelmek, semptomları abartmak ve ihtiyacı olanlara bakım sağlamak için açıkça yalan söylemek, akıl hastalığı sisteminin şu ankinden daha kötü olmadığının önemli nedenleridir."

Dr. Torrey'nin demek istediği, yasaların, sözde akıl hastası olan kişinin herhangi bir şiddet eylemi yaptığına dair kanıt olmaksızın istem dışı (involuntarily) hastaneye yatırılmasına ve istem dışı tedaviye izin vermesi gerektiğidir, böylece başkalarının, birisini istem dışı "hastaneye yatırmak" veya istem dışı ilaçlamak (uyuşturmak -drugged) için asılsız şiddet suçlamalarında bulunması gereksiz hale gelir.

Dr. Torrey'in zorla psikiyatrik "hastaneye yatırma" ve zorla psikiyatrik "tedavi" konusundaki mevcut pozisyonu, 1974'te Psikiyatrinin Ölümü (The Death of Psychiatry) kitabında söylediği "İnsanları iradeleri dışında akıl hastanelerine" kapatmak mümkün olmamalı" görüşünün 180° tersidir. ... Bu, insanların isterlerse kendilerini öldürme hakkına sahip oldukları anlamına gelir. Ben de öyle olduğuna inanıyorum" (Penguin Books, s. 180). Psikiyatrinin Ölümü kitabında Dr. Torrey, akıl hastalığına atıfta bulunurken hastalık kelimesini tekrar tekrar tırnak işaretleri içine alır. (benim de sık sık yaptığım gibi). Psikiyatrinin Ölümü kitabının 150. ve 151. sayfalarında akıl hastalığının gerçek bir hastalık olduğuna inanmadığını belirtmek için hastalık kelimesinin etrafına altı kez tırnak işareti koyar. Psikiyatrinin Ölümü kitabında Dr. Torrey, şizofreni de dahil olmak üzere akıl hastalığı kavramının yanlışlığını tamamen anladığı konusunda şüpheye yer bırakmıyor. (Örneğin, Akıl Hastalığı Var Mı? (Does Mental Illness Exist?) (20), ve Şizofreni: Var Olmayan Bir Hastalık (Schizophrenia: A Nonexistent Disease) (21) adlı makalelerimin ilk sayfasında yer alan Psikiyatrinin Ölümü'nden alıntılara bakın) Psikiyatrinin Ölümü'nde Dr. Torrey 'tedavi' kelimesini tırnak işareti içine alır (örn., s. 149). Psikiyatri veya akıl hastanelerinden bahsederken 'hastane ve hastaneler' kelimelerini tırnak işareti içine alarak bunların gerçekte 'hapishaneler (prisons)' olduğunu belirtir (örn., s. 154-155).

Dr. Torrey'nin Psikiyatrinin Ölümü (The Death of Psychiatry) kitabında yaptığı gibi, şizofreni de dahil olmak üzere akıl hastalığı kavramını bu kadar güzel ve ikna edici bir şekilde çürüten birinin, şimdi bu fikirleri desteklerken samimi olabileceğine inanmam imkansız. 1990'da New York'ta Thomas S. Szasz Saygı Yemeği'nde, Akıl Hastalığı Efsanesi (The Myth of Mental Illness) kitabının yazarı Dr. Szasz ile yüz yüze bir sohbette, Dr. Szasz'a "Fuller Torrey'e ne oldu?!" diye sordum. Dr. Szasz tek bir kelimeyle cevap verdi, "Fonlama" ve o gece bizimle olan başka bir psikiyatrist olan Dr. Ron Leifer'a sormamı önerdi, o da bana aynı cevabı verdi. Dr. Szasz, Dr. Torrey'nin geri dönüşü hakkında "Psikiyatrik Sahtekarlık ve Zorlama: E. Fuller Torrey'nin Eleştirisi (Psychiatric Fraud and Force: A Critique of E. Fuller Torrey)" başlıklı bir makaleyi Hümanistik Psikoloji Dergisi'nde (Journal of Humanistic Psychology) yazdı (Cilt 44, No. 4, Sonbahar 2004, s. 416).

Dr. Torrey, yukarıda alıntılanan sözlerinin akıl hastası olduğu varsayılan kişilerin özgürlüğünü haksız yere koruyan yasaları eleştirmek amacıyla söylendiğini söylese de, Dr. Torrey'in Gölgelerden Çıkış: Amerika'nın Akıl Hastalığı Kriziyle Yüzleşmek (Out of the Shadows: Confronting America's Mental Illness Crisis) kitabında söylediklerinden çıkarılacak önemli ders, sahtekârlığın, ABD'de akıl hastası olduğu varsayılan ancak yasalara uyan kişilerin istem dışı psikiyatri hastanelerine yatırılmasının ayrılmaz ve yaygın bir parçası olduğudur.. İnsan doğası her yerde aynı olduğundan, bu alışılmış sahtekârlık muhtemelen dünyanın her yerinde bir gerçekliktir. Bu sahtekârlık hukukun üstünlüğünü baltalıyor ve Amerika'nın veya herhangi bir demokrasinin özgürlük vaadini bozulmuş bir vaat haline getiriyor.

Sözde akıl hastası ve tehlikeli kişilerin sivil taahhütlerinde rutin sahtekârlığa dair ek kanıtlar, Virginia Üniversitesi'nde hukuk ve psikoloji profesörü olan John Monahan, Ph.D. tarafından yazılan Şiddet Davranışının Klinik Tahmini "The Clinical Prediction of Violent Behavior" (Jason Aronson, Inc. 1995) adlı kitapta bulunmaktadır. Bu kitabın 1981 baskısı, ABD Yüksek Mahkemesi tarafından Barefoot v. Estelle, 463 U.S 880 at 899 (1983) davasında alıntılanmıştır; burada Mahkeme, "Devletin uzmanlarından birinin, psikiyatristlerin gelecekteki insan davranışlarını tahmin etme yeteneğine sahip olup olmadığı sorusunda 'önde gelen düşünür' olarak [Dr. Monahan'a] güvendiğini" söylemektedir.

Bu kitabın 1995 baskısında Dr. Monahan, Baxstrom v. Herold, 383 U.S. 107 (1966) ve Dixon v. Pennsylvania Milletler Topluluğu Başsavcısı (Attorney General of the Commonwealth of Pennsylvania), 325 F.Supp 966 (1971) davalarında mahkeme kararlarının, psikiyatristler veya psikologların gözaltından serbest bırakılırlarsa şiddet uygulayacaklarına dair öngörüleri nedeniyle gözaltına alınan mahkumların serbest bırakılmasına neden olduğunu belirtmektedir. Psikiyatristler ve psikologların gelecekteki insan davranışlarına ilişkin öngörüleri dürüst (honest) ve doğruya yakın (/kesin -accurate) olsaydı, bu eski mahkumların yüksek bir yüzdesi hapishanelerden ve akıl hastanelerinden serbest bırakıldıktan sonra şiddet suçları işlemiş olurdu. Ancak, hepsi artık cinsel şiddet uygulayan saldırganlar olarak adlandırılan Baxstrom hastalarının, araştırmacılar tarafından serbest bırakıldıktan sonra 2½ yıl boyunca takip edildiğinde, yalnızca yüzde 8'i bir suçtan hüküm giydi ve "bu hükümlerden yalnızca biri şiddet içeren bir eylemdi" (s. 46). Ek olarak, "[Dixon] hastalarının yalnızca yüzde 14'ünün serbest bırakıldıktan sonraki 4 yıl içinde diğer kişilere zarar verici davranışlarda bulunduğu keşfedildi" (s. 47). Dr. Monahan devam ediyor:

Bazen Baxstrom ve Dixon hastaları ile ilgili olarak, hiç kimsenin serbest bırakıldıklarında şiddete başvuracaklarına gerçekten inanmadığı, -tahminlerin sadece 'kronik' hastaları hastanede tutmak için bürokratik bir oyun olduğu- ve bu nedenle serbest bırakıldıklarında şiddete başvurmadıkları bulgusunun şaşırtıcı olmaması gerektiği iddia edilmektedir. ... Ruh sağlığı uzmanlarının, hastalar üzerindeki bürokratik kontrollerini kolaylaştırmak için şiddeti öngördüklerinde gerçeği söylemedikleri yönündeki eleştirilere yanıt vermek zordur. Ne yazık ki, istem dışı tedaviye giden biletin şiddetin bir öngörüsü olması durumunda, birçok psikiyatrist ve psikolog, hastanın şiddete meyilli olduğuna gerçekten inansalar da inanmasalar da, onu yumruklamaya istekli olabilir [s. 50-51].

Bir keresinde Teksas'taki büyük bir eyalet akıl hastanesinin yardımcı müdürüne, doktorların rutin olarak "önerilen hastanın akıl hastası olduğunu ve akıl hastalığı nedeniyle derhal engellenmezse kendisine veya başkalarına zarar verme olasılığının bulunduğunu" onayladığını söylemiştim. Oysa bu doğru değildi ve doktor da bunun doğru olmadığını biliyordu. Çünkü Teksas Akıl Sağlığı Kanunu (Madde 5547-66, daha sonra yürürlükten kaldırıldı) doktorun "hastanın" derhal zorla "hastaneye yatırılması" için bunu söylemesini gerektiriyordu. Doktor yalnızca önerilen hastanın akıl hastası olduğunu ve bir akıl hastanesinde yatması gerektiğini söylemişse ancak önerilen hastanın akıl hastalığı nedeniyle derhal engellenmediği takdirde kendisine veya başkalarına zarar verme olasılığının olduğunu söylememişse, önerilen hasta, taahhüt duruşmasına kadar serbest kalır. (Madde 5547-35 uyarınca, Özgürlük Duruşması Bekliyor). Uygulamada, hastaların taahhüt duruşmalarına kadar serbest kalmalarına asla izin verilmedi. Akıl hastalıkları nedeniyle kendilerine veya başkalarına zarar verme olasılıkları her zaman, derhal kısıtlanmadıkları ve zorla "hastaneye yatırılmadıkları" (hapsedilmedikleri) takdirde onaylandı; bu, gözaltına alınmadan ve Hastaneye kapatılmadan önce hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir yargılama anlamına geliyor. Ruhsal hastalık ve akıl hastanesinde tedavi ihtiyacı konusunda karar duruşmasından önce ilk hekimle aynı fikirde olması gereken ikinci hekimin, boşluk doldurmalı formda önerilen hastanın ruhsal hastalığı olduğu ve hastaneye yatırılması gerektiği yönündeki gerekli ifadeleri kullanırken, genellikle yakın tehlikelilik ifadesini yapmamasını dikkat çekici buldum.

Önerilen hastanın akıl hastalığı nedeniyle kendisine veya başkalarına zarar verme olasılığının yüksek olduğu ve derhal engellenmediği takdirde boşluk doldurma ifadesindeki alan genellikle boş bırakılmıştır. (Zorunda olmadığınız halde neden yalan söyleyesiniz ki?) Ek olarak, önerilen hastaları duruşmalarında görüp duymak ve taahhüt duruşmalarının yapıldığı konferans odasının dışındaki koridorda onlarla konuşmak, asla tehlikeli görünmediler. Birçoğu yaşlı ve bunak görünüyordu ve huzurevi bakımına ihtiyaç duyuyorlardı. Birçoğu tamamen normal görünüyordu.

Yardımcı Müdür, bir hekim ve muhtemelen bir psikiyatrist, doktorların, önerilen hastaların, derhal kısıtlanmadıkları takdirde, zihinsel hastalıkları nedeniyle kendilerine veya başkalarına zarar verme olasılıkları konusunda, Akıl Hastalığı İçin Tıbbi Muayene Sertifikalarında (Certifi­cates of Medical Examination for Mental Illness) rutin olarak yalan söylediklerine dair gözlemimle aynı fikirde olmayacağını düşündüm. Hiçbir koşulda bir hekimin, önerilen hastanın, derhal kısıtlanmadıkları takdirde, zihinsel hastalıkları nedeniyle kendilerine veya başkalarına zarar verme olasılıklarının yüksek olduğunu belirterek, Akıl Hastalığı İçin Tıbbi Muayene Sertifikası (Certifi­cate of Medical Examination for Mental Illness ) doldurmaması konusunda ısrar edeceğini düşündüm. Ancak, benim şaşkınlığıma göre, Yardımcı Müdür benimle aynı fikirdeydi.

Psikiyatristlerin ve diğer doktorların, akıl hastalığı nedeniyle, derhal kısıtlanmadıkları takdirde kendilerine veya başkalarına zarar verme olasılığı bulunan kişileri rutin olarak onayladığını kabul etti, doktor bunun doğru olmadığını bilse bile, çünkü bu ifadenin, önerilen hastanın taahhüt duruşmasına kadar serbest kalmasını önlemek için gerekli olduğu belirtildi. Yardımcı Müdüre, Teksas Yasama Meclisi'nin Teksas Akıl Sağlığı Kanunu'nu tasarlarken amacının, akıl hastanesinde tedaviye ihtiyaç duyan ancak yakın zamanda tehlikeli olmayan akıl hastalığı olan kişilerin taahhüt duruşmalarına kadar serbest kalmasına izin vermek olduğunu söyledim. 

Ona doktorların Yasama Meclisi'nin niyetini kasıtlı olarak boşa çıkarmak için neden yalan söylediklerini sordum. Cevabı cesur, açık sözlü, kaba ve en ufak bir özür veya utanma belirtisi yoktu. "Çünkü siz aptal avukatlar, yasayı böyle yazdınız!" dedi. Bu samimi bir itiraftı; psikiyatristler ve diğer taahhüt eden doktorlar, söylediklerinin yanlış olduğunu bilseler bile, istemsiz bir taahhüt elde etmek için yasanın söylemesi gereken her şeyi söylemeye isteklidirler.

New York Hukuk Fakültesi'nde hukuk profesörü ve onlarca yıldır ruh sağlığı hukuku alanında önde gelen bir akademisyen olan Michael L. Perlin, 1.104 sayfalık ders kitabında, Zihinsel Engellilik Hukuku - Davalar ve Materyaller (Mental Disability Law — Cases and Materials), İkinci Baskı'da (Carolina Academic Press 2005, s. 26-27) benzer bir gözlemde bulunuyor:

   "...yasal (hukuk -legal) sistem, zihinsel engellilik davalarında (açıkça veya örtülü olarak) dürüst olmayan tanıklıkları düzenli olarak kabul eder... Bu bahanelendirme —akılcılıkla birlikte [ırkçılığa benzer]— zihinsel engellilik hukuk sistemini yönlendirir. ... hukuki süreç ile zihinsel engelli davacılar arasındaki tüm ilişki genellikle bahanelendirmedir. Bu bahanelendirme zehirlidir. Tüm oyuncuları etkiler, alaycılık ve yasaya saygısızlık yaratır, katılımcıları aşağılar, kalitesiz avukatlığı pekiştirir, duyarsız yargılamayı davet eder ve zaman zaman yalancı ve yozlaşmış tanıklığı teşvik eder. Bu alandaki adli hizmetlerin sık tüketicileri için gerçek çok iyi bilinmektedir: akıl sağlığı savunucuları ve hastaları temsil etmekle görevli diğer kamu savunucusu/hukuki yardım/hukuk hizmeti avukatları... Kısacası, zihinsel engellilik hukuk sistemi sıklıkla bireyleri samimiyetsizce ve içtihatlarla veya kanunlarla hiçbir ilgisi olmayan nedenlerle özgürlüklerinden mahrum bırakmaktadır."

Psikiyatri profesörü Thomas Szasz, Psikiyatri — Yalanların Bilimi "Psychiatry — The Science of Lies" (Syracuse University Press 2008, s. 96) adlı kitabında şöyle diyor, "Psikiyatristler, trombositlerden veya hastalardan, teşhis veya tedaviden, hukuk veya özgürlükten bahsederken inatla gerçeği söylemekten uzak duruyorlar."

Birkaç yıl önce mahkeme kararları ve tüzükler (teoride) sivil bağlılığı, hapsetmenin "en az kısıtlayıcı alternatif" olduğu durumlarla sınırladı. Uygulamada, bu, taahhütte bulunan hekimin, psikiyatristin veya psikoloğun ifadesinde bir yalan daha söylemek için birkaç saniye ayırmasını gerektirmesi dışında hiçbir fark yaratmadı ve kesinlikle yaratmaz: "Doktor, istem dışı hastaneye yatışın en az kısıtlayıcı alternatif olduğuna inanıyor musunuz?" "Evet."

Aynısı, yasa koyucuların, etkilenen tarafa önceden bildirimde bulunmadan ve mahkemede herhangi bir gün geçirmeden veya "acil durumlar" için özgürlüğünü savunma fırsatı olmadan istem dışı taahhütleri kısıtlama girişimleri için de geçerlidir. Yardımcı Müdürle yaptığım görüşmede söylediğim gibi, gözlemim, bu tür "acil durum" taahhüt hükümlerinin, acil durum olmadığında bile her taahhütte rutin olarak kullanıldığı yönündedir. Bu tür yasal sınırlamalar gerçek sınırlamalar değildir: Bunlar yalnızca ruh sağlığı uzmanlarının (veya aile üyelerinin) bir yalan daha söylemesini gerektirir.

Ne yazık ki, yasa koyucular psikiyatristlerin, psikologların, aile üyelerinin ve istem dışı (involuntary) "hastaneye yatırma (hospitalization)" ve ayakta tedavi (outpatient) gibi psikiyatrik baskının ve istem dışı psikiyatrik "ilaçlama (medication)" ve istem dışı elektrokonvülsif "terapi" gibi psikiyatrik saldırının diğer destekçileri ve faillerinin dürüstlüğünü varsayan yasaları yürürlükten kaldırmayı reddediyor ve yazmaya devam ediyor. Ruh sağlığı profesyonellerinin ve sivil taahhütte bulunan diğer kişilerin dürüstlüğüne bağlı olan herhangi bir yasanın, yasa koyucuların yasayı yürürlüğe koyarken amaçladığı gibi fiili uygulamada işlemeyeceğini anlamıyorlar. 

Yazılı Olmayan Kanunlarımızı İhlal Edenleri Cezalandırmak...

Akıl Hastalığı Efsanesi Neden Yaşıyor (Why the Myth of Mental Illness Lives On) adlı makalemde, bir toplum olarak psikiyatriyi, toplumun yazılı olmayan davranış kurallarını çiğneyenlere gerçekte ceza olarak uyguladığımızı belirtiyorum. Psikiyatri kötülüktür çünkü "tedavileri" genellikle banka soygunu gibi yazılı yasalarımızı ihlal edenlere uyguladığımız cezalardan daha acımasızdır. Sanki yasalarımız varmış gibi (aslında, dolaylı olarak yasalarımız var) üzüntü duyguları başkalarını üzen herhangi bir kişinin istem dışı olarak "hastaneye yatırılabileceğini" ve beyninde IQ'su 30 puan düşecek kadar hasar oluşana kadar iradesi dışında elektroşok uygulanabileceğini, veya başkalarına mantıksız görünen fikirler ifade eden herhangi bir kişiye iradesi dışında yeterli doz ve sürede, anormal vücut hareketleri ve bunama ile kanıtlanan kalıcı nörolojik hasar ve beyin hasarına yol açacak "antipsikotik" ilaçlar verileceğini, veya anne babasını rahatsız eden herhangi bir genç kıza ömrünü yirmi beş yıl kısaltacak "ilaçlar" zorla verilebileceğini söylüyor. 

Aslında bu cezaları (tedavi veya terapi olarak adlandırılır) üzüntüsü veya "depresyonu" veya diğer davranışları bizi rahatsız eden veya fikirleri garip veya mantıksız görünen insanlara uygularız, mahkeme kararıyla hapis cezası ("hastaneye yatırma") ve/veya "istemsiz ilaç tedavisi" yanlışlıkla "antipsikotik" veya istemsiz elektroşok olarak adlandırılır. Antidepresan Gerçekler Kitabı'nda (The Antidepressant Fact Book), psikiyatrist Peter Breggin, M.D. "Beynin işlevini bozmak için beyne zarar vermek, psikiyatrideki tüm fiziksel tedavilerin merkezinde yer alır" der (Perseus 2001, s. 155; italikler Dr. Breggin'e aittir).

Ceza olarak uygulanırsa, psikiyatrinin fiziksel veya biyolojik tedavileri yakında ABD'nin Sekizinci Değişiklik'inin zalimce veya olağandışı cezaya ilişkin yasağını ihlal ettiği ilan edilecekti: "Bir suç için ceza olarak beyne zarar veren ilaçların veya elektroşokun uygulanmasını gerektiren veya yetkilendiren bir ceza kanununu hayal edebiliyor musunuz?" Yine de sözde "zihinsel hastalık" için "terapi" olarak, bu tür "tedaviler" isteksiz sözde hastalara uygulanmaktadır. Bu cezaları insanlara uygulayan veya devam etmelerine izin veren yasa koyucular, hakimler, jüri üyeleri, psikiyatristler ve diğer ruh sağlığı uzmanları, ya istemsiz psikiyatrik tedavinin bir ceza olduğu, yaralanmaya neden olduğu ve işkence oluşturduğu gerçeğini göremiyorlar ya da bunu biliyorlar ancak bunu kabul edecek kadar dürüst değiller.

Demokrasinin Değerlerinin Zayıflatılması...

Psikiyatri kötülüktür çünkü ABD Bağımsızlık Bildirgesi'nin her insanın Tanrı tarafından verilmiş ve devredilemez hakları olduğunu söylediği insan haklarını devredilebilir veya iptal edilebilir hale getirir: "Şu Gerçekleri kendiliğinden açık kabul ediyoruz ki, tüm İnsanlar eşit yaratılmıştır, Yaratıcıları tarafından devredilemez bazı Haklarla donatılmışlardır, bunlar arasında Yaşam, Özgürlük ve Mutluluk Peşinde Koşma vardır". "Devredilemez"in (unalienable) sözlük tanımları, alınamaz (taken away), teslim alınamaz (surrendered) veya bağışlanamaz (given away); transfer edilemez (not transferable). Muhtemelen 1970'teki ölümünden önce Amerika'nın en ünlü istemsiz akıl hastası olan aktris Frances Farmer'ın biyografisi için araştırma yaparken, William Arnold çoğu Amerikalının asla düşünmediği bir şey öğrendi (Frances Farmer—Shadowland, Berkley Books 1978, s. 125):

     "Psikiyatri, herhangi bir vatandaşı usulüne uygun yargılama olmaksızın tutuklama, gözaltına alma ve süresiz hapse mahkûm etme konusunda olağanüstü bir yetkiye sahip oldu. Sadece akıl hastalığı suçlaması bile, Anayasa kapsamında garanti altına alınan her bir insan hakkının askıya alınması için yeterliydi."

San Francisco, California'daki bir acil servis (ER "emergency room") psikiyatristinin sözleriyle:

   "Zaman geçtikçe, bu gücün ne kadar muhteşem olduğunun daha da farkına varıyorum. İnsanları yakalayıp, "Yetmiş iki saat burada kalmalısınız" diyebiliyoruz, bunun doğru şey olduğuna olan inancımızdan başka hiçbir kanıtımız yok; ve bunu yapma gücüne sahibiz. Bunu kimseye kanıtlamak zorunda değiliz. Bu son derece kötüye kullanılabilir bir güç..". [Paul R. Linde, M.D., Kendine Yönelik Tehlike: Acil Servis Psikiyatristi ile Ön Cephede, California Üniversitesi Yayınları(Danger to Self: On the Front Line With an ER Psychiatrist, University of California Press) 2010, s. 96]"

Bu, aynı zamanda, kurucu belgesi Bağımsızlık Bildirgesi'nde tüm insanların Yaratıcıları tarafından devredilemez bazı haklarla donatıldığını, bunlardan birinin de özgürlük olduğunu belirten ve halkı ile siyasi liderlerinin hâlâ özgür insanlardan oluşan bir ülke olduğunu iddia ettiği Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede hiç kimsenin sahip olmaması gereken bir güçtür.

   "Eğer ceza olarak uygulanırsa, psikiyatrinin biyolojik terapileri, ABD'nin zalimce veya alışılmadık cezaya ilişkin sekizinci değişiklik yasağına aykırı olarak ilan edilecek, ancak "terapi" olarak devam etmesine izin verilecektir.."

Sivil taahhütte jüri tarafından yargılanma hakkının olmadığı eyaletlerde, psikiyatristler aslında insanları sadece 72 saat boyunca değil, süresiz olarak tutuklu tutma yetkisine sahiptir, çünkü 72 saatin sonunda olan şey, daha önce özgür olan vatandaşın, şimdi hastane kıyafetleri içinde bir akıl hastası haline gelmesi ve iradesi dışında zihinsel işlevleri azalmış, hatta tamamen sersemlemiş bir duruma "ilaçlanması" ve psikiyatristlerin sürekli tutukluluk taleplerini rutin olarak kabul eden bir yargıcın önünde duruşmaya alınmasıdır, nadir istisnalar hariç. 2011 yılında Teksas, Kerrville'de, Kriz İstikrar Birimi'nde duruşmaların yapıldığı konferans odasında, dört (4) davadan ilkinin duruşmasından birkaç dakika önce, doktorun önerdiği her şeyi yapacağını ve tam olarak yaptığı şeyi yapacağını, davalarını dinlediği tüm hastaları tutuklayacağını gelişigüzel bir şekilde söyleyen bir sulh hakimini hatırlıyorum.

Bu tutuma sahip olan hakimlerin önündeki duruşmalar, ki bunların çoğu böyledir, yalnızca usulüne uygun yargılama bahanesi sunar ve haksız yere tutuklanmaya karşı koruma sağlamaz. (Daha önce belirtilen nedenlerden dolayı, kanuna uyan ve itiraz eden kişilerin tüm medeni tutuklamaları haksızdır.)

Jüri tarafından yargılanma hakkı var olsa bile, bu hak nadiren kullanılır çünkü sözde hastaları temsil eden avukatlar, tutuklamanın neredeyse kesin olduğu bir sahte mahkeme duruşmasından kaçınmak için jüri talep etmeleri gerektiğini söylemezler. (bkz. "'Avukat Yardımı' mı?" ABD'de Haksız Psikiyatrik Tutuklamada (22) -"Assistance' of Counsel?" in Unjustified Psychiatric Commitment in the U.S.A.").

Çok az Amerikalı, Amerika'daki özgürlüklerinin ne kadar hassas ve belirsiz olduğunu bilir. Çok az Amerikalı, sadece birisi (genellikle bir aile üyesi) "zihinsel sağlıklarını" sorgulamak için bir ruh sağlığı uzmanına para ödemeye razı olduğu için, hastane adı verilen bir yerde herhangi bir zamanda keyfi olarak hapsedilebileceğini bilir. Amerika, kendisini kendisine ve dünyaya özgür bir ülke olarak tanıtır. Amerikan kamu okullarında çocuklara, Amerika'da sahip olduğumuz özgürlük nedeniyle Amerikalı olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuz öğretilir. Neredeyse hepimiz Amerikalılar, özellikle 4 Temmuz ve Anma Günü tatilleri gibi vesilelerle, siyasi liderlerimizin, özellikle başkanların konuşmalarında duyduğumuz özgürlüğümüz hakkındaki yanıltıcı basmakalıp sözlere inanıyoruz. Özgürlüğümüz için ölen askerlerin, denizcilerin ve havacıların gerçek bir şey için öldüklerine içtenlikle inanıyoruz, ancak aslında Amerikalıların uğruna öldüğü özgürlük, Ulusun Zenci köleliğiyle başlamasından başlayarak ve bugün hala psikiyatrik kölelik olarak adlandırılan şeyle birlikte, Ulusun tarihi boyunca birçok Amerikalı için bir efsane olmuştur. Psikiyatrik damgalama nedeniyle, kurbanlar konuşmaya cesaret edemiyor ve akıl hastalığı ve psikiyatrik teşhis mitleri sorgulanmıyor ve Amerika'nın özgürlük vaadi yanlış olmaya devam ediyor.

  "Psikiyatri kötülüktür çünkü Amerika'nın en temel vaadini, yani özgürlüğü baltalıyor."

Önerilen Okumalar.. 

Kitaplar..
---------
- Louise Armstrong, Ve Buna Yardım Diyorlar — Amerika Çocuklarının Psikiyatrik Polisliği (23) "And They Call It Help — The Psychiatric Policing of America's Children" (Addison-Wesley Pub. Co. 1993). Bu kitap basım dışıdır: bn .com'u deneyin; "pazar yeri satıcıları"nı (marketplace sellers) arayın.

- Janet & Paul Gotkin, Çok Fazla Öfke, Çok Fazla Gözyaşı — Psikiyatriye Karşı Kişisel Bir Zafer (Too Much Anger, Too Many Tears — A Personal Triumph Over Psychiatry) (24) (Quadrangle/The New York Times Book Co. 1975)

- Peter C. Gøtzsche, Ölümcül Psikiyatri ve Organize İnkar (25) "Deadly Psychiatry and Organized Denial" (People's?Press 2015)

- Thomas Szasz, M.D., Psikiyatrik Kölelik (26) "Psychiatric Slavery" (Syracuse University Press 1998)

- Thomas Szasz, M.D., Baskıyla Kurtuluş: Kölelik ve Psikiyatri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma (27) "Liberation by Oppression: A Comparative Study of Slavery and Psychiatry" (Transaction Publishers 2003)

- Thomas Szasz, M.D., Psikiyatri - Yalanların Bilimi (28) "Psychiatry—The Science of Lies" (Syracuse University Press 2008).

- E. Fuller Torrey, M.D., Psikiyatrinin Ölümü (29) "The Death of Psychiatry" (ciltli: Chilton Book Co./kağıt kapaklı: Penguin Books, Inc. 1974), özellikle 12. Bölüm, "İnsanlar İnsan Olarak: Yasal Sonuçlar"

Makaleler..
----------
- Radio Free Asia, "Çin, Blog Yazarı, Psikiyatri Hastanelerinde Hak Savunucusu (30) "China, Blogger, Rights Activist in Psychiatric Hospitals", rfa. org, 2014-09-18 (erişim tarihi 8 Kasım 2016)

- Radio Free Asia, "Dilekçe sahibi Akıl Hastanesinde Tutuluyor (31) "Petitioner Hold in Mental Hospital": dava, Çin'in muhalefeti susturmak için psikiyatri koğuşlarını nasıl kullandığını vurguluyor, rfa .org, 2011-12-28 (erişim tarihi 8 Kasım 2016)

Önerilen Video...
----------------
"Rıza olmadan (Without Consent)" (diğer adıyla Tuzaklanmış (tuzağa düşmüş) ve Aldatılmış "Trapped and Deceived") (1994), YouTube. com'da (32) mevcuttur. Louise Armstrong'un Ve Buna Yardım Diyorlar — Amerika'nın Çocuklarının Psikiyatrik Polisliği (And They Call It Help — The Psychiatric Policing of America's Children) kitabını okuduktan kısa bir süre sonra bu filmi izlediğimde, film bana Bayan Armstrong'un kurgusal olmayan kitabının kurgusal bir versiyonu gibi geldi. imdb. com'daki (33) bir film eleştirmeni, filmi "psikiyatri kliniğindeki korkunç, kötü insanlar hakkında bir film" olarak adlandırıyor. . . Bu, 'tedavi merkezlerinin ve psikiyatri hastanelerinin' kapalı, kilitli kapılarının ardında gerçekte neler olup bittiğine dair hüzünlü ama gerçekçi bir bakış. . . . Masum insanların. . . hüküm giymiş SUÇLULARDAN DAHA KÖTÜ muamele görmesi gerçekten HASTALIK EDİYOR. . . Bu film, günümüz psikiyatri kliniğinde meydana gelen saf adaletsizliğe ürpertici bir bakış." [orijinalinde büyük harf]"

---------
Yazar: Wayne Ramsay, J.D. (Yazar, Psikiyatrik Haklar Hukuk Projesi (psychrights .org) için gönüllü (ücretsiz) avukattır ve wayneramsay (at) mail (dot) com adresinden ulaşılabilir.)

Wayne Ramsay, J.D., ?, ET:10-11.04.2025
(1)http://psychrights.org/research/digest/nlps/joukamaa2006.pdf
(2)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3069498/
(3)http://www.uptodate.com/contents/neuroleptic-malignant-syndrome
(4)http://www.nasmhpd.org/sites/default/files/Mortality%20and%20Morbidity%20Final%20Report%208.18.08.pdf
(5)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/14594921
(6)http://apt.rcpsych.org/content/12/1/35
(7)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/11691681
(8)http://qjmed.oxfordjournals.org/content/99/6/417
(9)http://www.naturalnews.com/035125_antipsychotic_drugs_fatalities_terrorism.html
(10)http://www.wayneramsay.com/drugs.htm
(11)http://ps.psychiatryonline.org/doi/full/10.1176/appi.ps.52.8.1095
(12)http://www.wayneramsay.com/depression.htm
(13)http://www.wayneramsay.com/ect.htm
(14)http://www.charlydmiller.com/LIB05/1998hartfordcourant11.html
(15)http://www.szasz.com/freeman13.html
(16)http://www.bookcouncil.org.nz/writers/framej.html
(17)https://www.youtube.com/watch?v=XOCM88LzCOY
(18)http://www.wayneramsay.com/suicide.htm
(19)http://www.treatmentadvocacycenter.org/
(20)http://www.wayneramsay.com/exist.htm
(21)http://www.wayneramsay.com/schizophrenia.htm
(22)http://www.wayneramsay.com/unjustified.htm
(23)http://www.amazon.com/They-Call-Help-Psychiatric-Policing/dp/0756784530
(24)http://www.amazon.com/Much-Anger-Many-Tears-Personal/dp/B000SGL5FA
(25)https://www.amazon.com/Deadly-Psychiatry-Organised-Denial-Gotzsche-ebook/dp/B014SO7GHS
(26)http://www.amazon.com/Psychiatric-Slavery-Thomas-Stephen-Szasz/dp/0815605110
(27)http://www.barnesandnoble.com/w/liberation-by-oppression-thomas-szasz/1123669293
(28)http://www.barnesandnoble.com/w/psychiatry-thomas-szasz/1111529598
(29)http://www.amazon.com/Death-Psychiatry-E-Fuller-Torrey/dp/0140040382
(30)http://www.rfa.org/english/news/china/holds-09182014154334.html
(31)http://www.rfa.org/english/news/china/mental-12282011101351.html
(32)https://www.youtube.com/watch?v=7PdmgiPwwsk
(33)http://www.imdb.com/title/tt0111733/reviews?ref_=tt_urv
(34)https://www.youtube.com/watch?v=-WONcu_BobY

NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..

✔Türkiye'de Deli Author by Ertuğrul Yıldırım 🙂💓

1 yorum:

  1. Şimdiye kadar gördüğüm müthiş bir araştırma.. Psikiyatrinin ne kadar korkunç ne kadar kötülük dolu olduğunu, psikiyatriye karşı gelen doktorları ve kendi meslektaşlarını dahi akıl hastası olarak etiketleyip, onları zorla akıl hastanelerine yatırılmasını ve tedavi görmesini sağlamasından anlayabiliyorsunuz. Psikiyatri, psikopat psikiyatristler tarafından yönetiliyor.. Nokta...

    YanıtlaSil

YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..